Bir

26.6K 1.1K 264
                                    


Başlama Tarihi : 25.08.22 🌄

NOT 1: Yarkıyısı'nı okumadan geldiyseniz önce ona bir bakın derim :)

NOT 2: Tanıtım bölümünü okuyanlar için, kurguyu değiştirdim. Hastalık yok :)

KANIKARA 1:

"Bismillahirrahmanirrahim..." dedi elinde bir kucak odunla kapıdan içeri giren Memed. Buz kesmişti yüzü gözü. Sedirde oturan ve kucağındaki oğlunu pış pışlayan bacısı Gazâl, ona baktı uykulu gözlerle. Abisi, "Kar bastıracak gibi," diye yanıt verdi. Dışarıda şu an tek kar tanesi yoktu ama esen rüzgar, soğuk ve havadaki koku Memed'e bazı şeyleri aşikar edebiliyordu. Rahman, bazı kullarına havanın dilinden anlama kabiliyeti vermiştir. Bu insanların ekserisi kırsal bölgelerde doğup büyüyenlerden çıkar. Memed de onlardan biriydi.

"Artık koy şu çayı içir de evimize gidelim... Bak çocuk mızırdanıp duruyor..." dedi eniştesi. Memed, odunları büyük bir küldürtüyle yere bırakıp ters ters pek iyi anlaşamadığı ama pek sevdiği Aldemir'e baktı.

"Sen al çocuğunu git uyut hevesliysen. Ben bacıma içiririm çayı."

İkisi bir an, gözleriyle birbirlerini vurup kırdılar. Sonra Aldemir çekti gözünü, çevirdi başını, cık cıkladı. Gazâl girdi araya,

"Ağabey, Aldemir doğru söylüyor, Ahmet huysuz biraz. Diş çıkarıyor ya.. Çayı içelim de gidelim."

"Tamam yav! Bağlamadık sizi." diye yanıt verdi genç adam. Zaten iyice yanan sobaya yeni getirdiği odunlardan bir iki tane attı, "Mustafa bardakları hazırla!" diye seslendi içeri doğru.

Memed idi o. Kara Memed.
Daha bıyıkları yeni terlemişken, babası bir anda göçmüştü bu dünyadan. O, anası, bacısı ve kardeşi ile kalakalmıştı emmi dediği canavarın evinde. Yaşım küçük, gördüğüm gün az dememişti. Çalışmıştı Memed. Tarlada öküz sabanının peşinde dolanmış, boyundan büyük tırpanla ekin biçmiş, beli büküle büküle kaç kiloluk fındık çuvalını yamaçların diklerinde taşımıştı. Bir dolu insan görmüş, tatmış, biçmişti. Küçüklükten anlamıştı kim bir sözüyle dünyalar yıkar, kim bir bakışıyla şehirler devirir, hangi davranışın yeri, neresidir... Ve küçüklükten görmüş öğrenmişti bu dünya sahteliğin, acının, gamın kederin yeridir... İnsanlar onun uğruna karındaşlarını sırtından bıçaklarlar, kimseyi düşünmez tüm pisliklere bulaşırlar... İşte bu yüzden bu dünya değersizdir, dışı som altından da olsa içi koftur... Memed küçüklüğünden anlamıştı, dünya için uğraşmanın boşluğunu. İnsan değerleri için yaşamalıydı. Dini, inancı için. Güzel, mert, cesur bir iz bırakıp geçip gitmek için...

Memed'in anası vardı, pek iyi kalpli, hatta biraz safça. Bacısı vardı kendisinden beş yaş küçük, Gazâl... Ve en küçük kardeşi Mustafa vardı. Memed'in kavuşamadığı hayaller vardı, okuyamadığı vardı, mühendis olamadığı vardı, köyüne yollar köprüler yapamadığı vardı, Memed'in babasına diplomasını teslim edememişliği vardı... Memed'in yarım kalmışlıkları, esksiklikleri vardı, noksanları... Amma Memed'in sabrı vardı, bakıp ta görenin maaşAllah dediği sabrı, sahip olduğu için şükrettiği sabrı... Memed dayandı, direndi, sabretti, kök saldı, büyüdü, serpildi... Evinde kaldığı emmisinin zulmüne, dayağına köteğine direndi. Ona haksız iş yaptırmasına direndi. Onun akça pakça yüreğini, vicdanını kirletmesine direndi. Direndikçe, güçlendi. Güçlendikçe, duramaz oldular önünde.

Memed, 15 yaşında, Gürpınar Köyü'nün Memed Ağa'sı olup çıktı. Askere gidip gelmeyene ağa denmezdi bu yörede. Memed'e dendi. Memed zeki idi. Memed akıllı idi. Memed gerçi biraz taşkın idi, ama ne yapması gerektiğini bilir idi. Memed güçlüydü. Bileğini deviren olmamıştı henüz. Kimse kaldıramazdı onun taşıdığı odunları. Memed yiğit... Cesur, ve de serkeş... Memed uçan kuşu kanadından vuracak denli nişancıydı. Memed, adam gibi adamdı. Sevdiğini öyle bir sahiplenir korurdu ki... Memed, vicdanlıydı da. Namazını aksatmaz zikirsiz gün geçirmezdi.

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin