Yirmi Yedi

6.7K 538 70
                                    

Selamlar.

Ülkemizde başta orman yangınları olmak üzere bazı yaz sıkıntılarını yaşıyor bulunmaktayız. Dilerim bu imtihanlar kısa sürede aşılır, maddi manevi en az zararla atlatırız inşaAllah. Ve bir daha böyle felaketler yaşanmayız.

Orman yangınlarında insan etkisi hatırı sayılır çoğunlukta. Bir anlık bir boş vermişlikle, 'aman canım ne olur' demekle ben de, sen de, hepimiz de tahribe neden olabiliriz. Ama şimdi tam olarak farkında olmasak da doğaya, doğadaki canlılara verdiğimiz az-çok her zararda kendi kaybımız da çok büyük. Burada kendime de bir uyarı niteliğinde koyuyorum bu notu: lütfen biraz daha dikkat.

Kanıkara'ya uzun süreliğine hasretliğiz. Mezuniyet, kpss, evin yaz temposuna alışmak, diğer kurgum olan Yılanın Kızı'nı belli bir temele oturtmaya çalışmak falan derken uzun süre ara verdim farkındayım. O sebeple bölüm kısa ve öz oldu. Yoksa daha çok yazmayı deneyebilirdim. Son zamanlarda iş yüküm çok ağır, fındık topluyoruz ve biliyor musunuz bilmiyorum, fiziksel olarak gerçekten çok yorucu bir iş. O yüzden bölümler geç gelebilir. Finalimizi öne almak istiyorum ama ertelenebilir. İşlenmesi gereken bazı şeyleri hiç işlemeyebilir ya da üstünkörü geçebilirim (tabii sonra özel bölümlerle vs. inşaAllah bunları telafi ederiz) biraz hoş görmenizi rica ediyorum :)

Finalimizee iki bölüm falan kaldı. Duygular şelale. Ama çok uzun süre beklediniz o yüzden daha fazla bekletmeyeceğim shahhs

Karşınızda,

KANIKARA, 26

Sevdalı insanın zaman kavramı bir tuhaftır. Bazen su gibi akar geçer, asırları tek bir ana sığdırır. Bazen yavaş yavaş ilerler; öyle ki ağacın tepesinden düşen bir yaprak, saatler sonra değer toprağın bağrına.

Sevdası iliklerine, kemiklerine, etine, kanına, ruhuna ve gönlüne kadar işlemiş bulunan Kara Memed'in ve ondan aşağı kalmayan Süreyya kızın düğünlerinin üzerinden bir buçuk ay geçmişti. Fakat bu bir buçuk ayda neler olmuştu neler...

Fındık zamanı gelmişti mesela. Tarlalar hazır edilmiş, hasat için birçok aile Bismillah deyip başlamış, bazıları da son günleri beklemekteydi. Halil ve Alçin'in düğün hazırlıkları tam gaz sürüyordu. Aslan ve Mustafa, orta sona geçtikleri için ha gayret lise imtihanlarına hazırlanıyordu. Fırat ve Fadik'in güzeller güzeli bir kızları olmuş, adını Ömür koymuşlardı. Karaköy'ün aklı, aklı selim adamı, yakışıklı mı yakışıklı heybetli mi heybetli Fırat'ını kızının beşiğinin dibinden zorla ayırıyorlardı artık.

Seymen Sancak, Billur'la görüştüğü günün ertesinde çok beklememiş, Amasya'ya deyim yerindeyse uçmuştu. Birkaç gün sonra da Ankara'ya kızı istemeye gitmişlerdi. Damat adayının bey oluşu, ahlakının da yerinde oluşu Billur'un ailesinin işi uzatmamasına neden olmuştu. Söz verilip nişan takılırken, Billur uzakta, dayısının evindeydi. Seymen ona lacivert kadife bir kutuda getirdi nişan yüzüğünü. Genç kız eline taktı. Ailesinden fındık sonuna kadar kalma izni aldığı memleketten, çok daha sonra ayrılacaktı. Ekim, kasım gibi ailesi buraya gelecek ve kına gecesi yapılacak, sonra Billur düğünü için kocasının yanında yerini alarak Amasya'ya gidecekti. Bunların hepsinin böyle olması kararlaştırılmıştı.

Herkes saadet içinde yüzüyordu. Sanki bir mutluluk perdesi kapanmıştı Karaköy'ün üzerine. Tasa, keder girilmesine mani oluyordu. Şükür üstüne şükür, hamd üstüne hamd...

Gazâl, o gün çok sevdiği yengesinin evine oturmak için gelmişti. Beraber sohbet ettiler, kahve içtiler, her telden konuşup muhabbetle kalplerini doldurdular. Bu süre içinde Süreyya sürekli Ahmet'i seviyor, onunla oynuyor, geleceği için dualar edip duruyordu. Çok seviyodu Ahmet'i. Sanki kendi evladıymış gibi. Fakat evlat sahibi olma duygusunun nasıl bir şey olduğunu da içten içe merak ediyordu. Son zamanlarda, epeyce fazla...

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin