Üç

12K 961 177
                                    

Selamlarr.

Karşınızda,
KANIKARA 3:

Süreyya, gözlerine batan kirpik perdelerini kaldırdı.
Aşina olmadığı kokular içerisinde, aşina olmadığı bir yerde, aşina olmadığı bir yataktaydı...
Şaşırdı.
Hiç her yatağında yatmamıştı o, demir karyolalalarda uyuyup uyanırdı Seymengilde yaşayıp giderken... Ama Süreyya, hiç bu kadar rahat bir uyku çekmemişti ömrü hayatında. Ne geceydi... Ne uykuydu ama...

Birden hatırladı. Buruştu güzel yüzü.

Ne tuhaf bir serüvene atılmıştı! Ne kadar çok şey yaşamıştı şu iki günde, ömrünce yaşamadığı! Bir masalın içine düşmüştü sanki... Kara kementle boğulacağım sanıyordu, bir sıkıcımın içerisindeydi, istemediği biriyle zorla evlendirilmek üzereydi... Seymen el vermişti ona.. Ve Süreyya, Seymen bunu asla belli etmese de, yardım edeceğinden emindi... Doğru çıkmıştı düşüncesi. Bir at, bir de atlı. Seymen onu bambaşka bir diyara, bambaşka bir yöreye emanet yollamıştı.

Kara Memed...
Süreyya, dün geceyi hatırladı. Buruştu alnı. Doğruldu yattığı yatakta. Adamın kucağına yorgun argın düşüşünü... Sonra uyanışını... Adamın o çelikten mavi gözleriyle içini, bağrını deşer gibi bakmasını...
Kara Memed.
Ne tuhaf adamdı.
Masalcının masallarındaki gibi.

Yataktan çıktı. Yabancı bir yerde yabancı insanlarlaydı. Tamam, Seymen Bey güveniyordu Kara Memed'e, Seymen Bey ki herkese güvenmezdi, bir iki kişiye sırtını yaslar, onlardan da ona asla zarar gelmezdi. Tamam, Seymen bu adama güvendiğine göre bu Kara Memed sağlam bir insandı, dürüst bir insan... Ama insan yine de üzülür, çekilir, korkar... Ne bileyim, burkulur içi... Süreyya zerre hissetmiyordu bunları. Hissettikleri; kurtulmanın verdiği mutluluk, ve özgürlük... Saf özgürlük... El ve ayak bileklerini, ve ağzından çıkan sözleri, ve düşlerini bile kuşatmış o prangalardan sıyrılmanın verdiği rahatlama hissi... Hissettikleri bunlardı.

Sanki on dokuz senedir doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmamıştı. Sanki yeri yurdu olan yeri ardında bırakmamıştı. Sanki sıladan dönmüştü Süreyya, sanki asıl vatanı, memleketi, sanki asıl ocağı burasıydı. Kontrol edemediği bir neşe ve ferahlık vardı içinde. Ne serin... Ne selamet... Dışarıda pırıl pırıl parlayan kar gibi.

Döşeği topladı. Kaldırdı. Saçlarını da şöyle bir eliyle taradı. Alnına düşmüş kahkülünü düzeltti Süreyya. Sonra, içinde ağırlık oluşturan tek şeye denk geldi yine zihninin köşelerinde. Ne kadar Seymen güvense de, ne kadar kendi de tek görüşte güvense de, içine ne olduğu nasıl olduğu belirsiz bir güven hissi o çelik mavi gözlere bakar bakmaz düşse de... Memed de, kardeşi de yabancılardı. Bu evde kalması uygun değildi Süreyya'nın.

Durdu, yutkundu.

Memed, sanki hiç sönmemiş gibi çıtır çıtır yanan sobanın başındaydı hâlâ.
Gözüne uyku gitmemişti. Uykusuzdu. Şişmişti göz altları.
Ağzına da lokma koyamamıştı. Açtı.
Memed, bir çay tiryakisidir. Günde asgari on bardak çay içer. Kalktı kalkalım
tek yudum çay da değmemişti damağına.
Memed düşünceli... Memed'in aklı bir çetrefilli yola dolanmış... Memed'in üzerindeki süveterin ceplerine koyduğu elleri yumruk yumruk.

Seymen... Seymen Sancak.
Ne diye yolladı bu Süreyya'yı ona?
Başka adam mı yoktu koca dünyada?
Elin kızını kurtarmış... Masalcı peki... Kuzeni Masalcı? Seymen onu da kurtardı mı?
Kurtardı da ne yaptı?
Bir seneden fazla oluyor Memed askerden geleli... Masalcı nerede? Ne yapıyor? Kiminle?
Sözlerine, yürekten sessiz kopan haykırışlarına vurulduğu kızın şimdi hangi telinden hangi masal çıkıyor?

Memed başını yavaşça önünde durduğu pencereye yasladı. Camın soğuğu alnını yaktı geçti. Aldırmadı. Darmadağındı içi. Ne yapacaktı ne düşünecekti bilmiyordu.

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin