Yirmi Dokuz

3.7K 343 75
                                    

KANIKARA 29

Karaköy'ün Kara Memed'e ihtiyaç duyduğu günlerden biriydi o gün de. Karnı burnunda karısı, onu dualarla ve sakin ol nasihatleriyle kapıya doğru uğurluyordu.

  Memed'in tanıdıklarından birinin oğlu, yine Memed'in tanıdıklarından birinin kızını kaçırmıştı. Oğlanın babası elbette derhal Memed'e haber uçurmuştu. Memed daha otuzuna girmemişti, aslında yaş ve tecrübe olarak Memed'den daha ileri adamlar da bulunabilirdi. Amma Kara Memed'in aklı, görmüş geçirmişliği, ikna kabiliyeti göz ardı edilmeyecek kadar mahirdi. İki tarafı da tanıyordu... daha ne olsundu? Gerçi biraz fevriydi, damarına basıldı mı kopan ortalığı kasıp kavuran deli mavisi bir fırtınaydı Kara Memed ama özellikle evlendikten sonra, herkesin şaşıp kaldığı biçimde bu öfkesini dizhinlemeyi iyi başarıyordu. Hele ki şimdi yavrusu doğmak üzereydi, öyle tantanadır, dövüştür, kavgadır, Memed'in nesine lazım... Artık ettiği en büyük kavgalar Aldemir'le atışmalarıydı. Değil ki, yolda izde bir haksızlık görmemiş olsun.

Memed kapıyı açtı. Süreyya, üzerinde mavi çiçekli pazen fistanı, başında oyalı yazmasıyla kapıyı tutarak dikildi.

"İnşallah uyarlar ya."   dedi birbiriyle karşı karşıya gelen aileler için bütün kalbiyle. Yanlış bir şey yapılmıştı ve sonuçların daha fazla büyümemesi, güzel kalpli kadının en büyük dileklerindendi şu an için.

Memed eğilip kunduralarını giyerken,
"İnşallah. "  diye yanıtladı karısını, sonra yüzünü buruşturup durdu. "Ehh be çocuklar niye böyle ettiniz, baştan çağırsaydınız ya beni halletseydik... böylesi daha iyi mi oldu."

Süreyya derin bir nefes verdi ama, gençlerin pişmanlıklarını da dile getirmeyi ihmal etmedi:
"Pişman olmuşlar işte onlar da baksana. Olan oldu, iş bundan geride. Helalliklerini de alıp ailelerinin gönlünü yaparlar, barışırlar inşaAllah."  Süreyya, bir adım atarak doğrulmuş kocasının sarı saçlarını düzeltti, yakasını şöyle bir elinin tersiyle süpürdü. "Sen dikkat et Memed'im. Bak hır gür çıkarsa tut kendini."

Memed yüzünü okşadı onun.
"Merak etme fıstığım, benim çocuğum yolda, benim bundan sonra hırla gürle işim ne Allah'a şükür..."

"Aferin bakalım."

Süreyya sözünü tamamladığı an, vücudunu hafif kasan bir şey hissetti ama son zamanlarda böyle oluyordu sık sık, ayrıca çok uzaklardan gelen bir histi; o sebepten önem vermedi.

Bunun diğer sebeplerinden biri de, Memed'in, yazmasının oyasını tutup o güzel, rüzgarlı sesiyle ufak bir türkü mırıldanmasıydı:

"Vuruldum çemberine da çemberin oyasina..
acaba girer miyim, yârimin rüyasina..."

Süreyya hafifçe kıkırdadı. Bir yandan da itti kocasını, yoksa geç kalacaktı.
"Hem rüyasındasın hem gerçeğinde. Hem de taaa yüreğinin ortasında. Haydi git şimdi."

Memed gülümseyerek elindeki yazmayı bıraktı.

"Haydi Allah'a emanet.." diyerek ardını döndü ve,

"Sen de."  diye mırıldanan karısının sesiyle birlikte, evin önündeki iki üç tahta merdivenden tek adımda indi, evin harmanında ilerlemeye başladı.

  Süreyya derin derin nefes alıyordu. Kasılmaları şaşırtıcı biçimde artmıştı. Kendine saniyelerdir bir şey yok diye tekrar ediyordu ama bir tuhaflık olduğu kesindi. Kapının koluna tutundu.

  Dehşet içinde, nisan güneşinin altında sarı saçları daha da parlak gözüken, heybetle ve seri adımlarla yürüyen Memed'e baktı. Ona çağırmak için deli gibi bir istek duydu içinde. Ama bu kadar önemli bir an mıydı? Daha çok erkendi, ya acısı biraz sonra kaybolursa? Kocası davet edildiği önemli bir meclise geç kalacaktı ve Süreyya, kocasının itibarının ardında olan her kadın gibi bunu istemiyordu..

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin