Dört

11.3K 914 272
                                    

KANIKARA 4:

Bir zelzele olmuş gibi, ya da bulundukları yerin tam ortasına bir gök taşı düşmüş gibi kalakaldılar.

Kapıda imam, kapının önünde Halit, karla kaplı avluda Halil'in kollarının kıskaca almaya, durdurmaya çalıştığı demir bilekli Memed ve hemen karşılarında iri yarı dört yabancı adam...

Durdular.
Memed, en öndeki adamın kaşlarının çatılmasını, alnının kırışmasını, ağzının şaşkınlık içerisinde aralanmasını an be an gördü.

"Ne dedin," diye, hayretlere sarılı bir sesle konuştu adam, "dayı sen, ne dedin?"

Halil, atladı:
"Dayı senin babandır! Hocamız köyümüzün kırk yıllık imamı."

Adamlar, bu sefer birbirlerine baktılar. Şok olmuşlardı.
'Yeridir,' diye tısladı Memed içinden. 'İnan olsun ben de anlamıyorum ne olduğunu. Siz de anlamayın.'

Kapıya çıkarken, neyle, nasıl cümlelerle karşılaşacağını kestirmeye çalışmıştı Memed. Karısına laf edilmiş koca gibi bir hale bürünmeyi tasarlamıştı kafasında. Ama gerek kalmamıştı rol yapmasına. Adamları görüp, gözlerine bakıp, onlar da 'sözlüye götürme' lafı eder etmez Memed'in öfkesi yine kara bir boran gibi meydana çıkmıştı. Memed birkaç saat önce bilmediği görmediği Masalcı'ya sevdalı, bekar, tek tabanca bir adamdı; şimdi ise evli, nikahlı bir adam. "Aldım kabul ettim" der demez, o kızın kendisine Seymen'in emanetinden bambaşka şekilde emanet edildiğini kanıksamıştı aslında. Öyle bir emanetti ki hem de bu... Yanında Seymen'in emanetinin esamesi olunmayacak kadar kuvvetli...

Memed gayrı evliydi.
Bir anda hayatına yıldırım gibi düşen Süreyya ile.

Kalbinde ve aklında Masalcı varken, şimdi göklerde adının yanında, o kızın adı yazılıydı. Süreyya'nın.

Memed'in içinde kıran kırana bir savaş kopuyordu.
Memed'in beyninde Masalcı'nın masalları uğulduyor, masum sevdası yaralı yaralı sızlanıyordu. Memed'in yiğit gönlü, ona sığınmış bir insana canı ve kanı pahasına sahip çıkması için tüm imkanlarını seferber etmesi için gürleyip duruyordu.

Emanete sahip çıkmalıydı o.
Canı pahasına.
Sevdası pahasına.

Ve öyle yapmıştı.
Memed gayrı evliydi. Süreyya ile...

Adamlardan biri, kendini tutamayıp,
"Süreyya buraya kocaya mı kaçmış?" diye sordu.

Memed tekrar celallendi, ileri doğru yine kolardı, Halil yine onun omuzuna, kollarına sarılıp, geri itip uzaklaştırdı karşısındaki adamlardan.
"Bak hâlâ Süreyya diyor, kaçmış diyor... " diyordu Memed, dörde bir olmasını zerre kadar umursamadığını göstererek, ve Halil'in kollarını itmeye çalışarak. "Size ne oğlum, size ne! Def olun ulan kapımdan!"

Adamlar, pek belli etmeseler de, ikileme düşmüşlerdi. Buraya her ne pahasına olursa olsun bey sözünü çiğneyip, sözlüyken kaçıp giden Süreyya'yı almak için gönderilmişlerdi. Bunun için gayet kararlı, azimliydiler. Ama böyle bir şeyle karşılaşacaklarını tahmin etmiyorlardı. Süreyya ömrü hayatında kasabası dışına çıkmamış bir kızdı. Samsun'daki bir adamı nereden bulsun, ona nereden kaçsın, onunla nasıl evlensindi?!

Süreyya'yı alıp götürmeleri emri kati idi. Yapmazlarsa bey tükürürdü suratlarına, eser gürlerdi oğlu belki, ve ana babalarından eşlerinden bile kınayıcı bakışlar yerlerdi.

Ama şimdi Süreyya'yı alıp nasıl gitsinlerdi?! O artık evliydi... ALLAH katında nikahlı...

Ve bu karşılarındaki adam, dağı taşı yıkacak gibi, üzerlerine gelen, o da Süreyya'nın kocası...

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin