On Üç

9.6K 796 224
                                    

On üç rakamını da pek severim.. Bu bölüm Memed'imi de daha pek sevdim.. Canım oğlum, ciğerim oğlum! <3

Karşıınızdaaa,
KANIKARA 13

Aldemir misk kokulu karısını sarmış, bir gözü oğlunun yattığı beşikte, huzur içinde uykunun kucağına düşmek üzereydi.

Amma, kayınçosu yanmışken ona uyumak ne mümkün!

Odalarının camlarına bir şey isabet etti, küçük bir zangırdama sesi dört bir yanı kapladı. Aldemir başını kaldırıp pencereye doğru baktı. Doğru mu duydum diye düşündü. Otuz küsur yaşında evli çocuklu adamın penceresine bu saatte kim taş atabilirdi?! Bu yörede bunu yapacak deli ne bulunurdu?! Halil için bile fazlaydı bu iş... Acaba, uykuya dalmadan önce hayal falan mı gördüm diye aklından geçirdi. Ama bu ihtimale meyletmesine müsaade edilmedi, daha büyük bir sesle ve daha büyük bir taşla, cam bir kere daha zangırdadı.

Öyle ki Aldemir’in kolları arasındaki Gazâl sıçradı yerinde ve ağzından ufak bir hiyh sesi çıktı. Annelik içgüdüsü gereği kocasının kollarından iterek kurtuldu ve yavrusunun beşiğine doğru ilerledi
Bir taraftan da,

"Aldemir n'oluyor?!"  diyordu telaş içinde.

Aldemir ayaklandı, üzerine atletini bir çırpıda taktı, pencereye yürüdü, perdeyi çekti, camı açtı ve dışarı sarktı.

Gördü camını taşlayanı.

Memed idi. Birkaç saat önce keyif içinde yedilik kutladıkları, yüzünde güller açan, gevrek kahkahası ocaklarını dolduran Memed.
Gerim gerim gerilmiş bir vücut, kararmış mavi gözler, sıkılmış bir çene ile aşağıda dikiliyordu. Elinde bir taş daha, kolunu arkaya doğru atmış, fırlatmaya hazırlanıyordu. Aldemir tam zamanında çıktı pencereye, Memed de tam zamanında durdurdu kendini yoksa Aldemir alnına taşı yiyecekti.

Sakince elini indirdi Memed. Kimseyi uyandırmamak için alçak, fakat Aldemir’in duyabilmesi için de yeteri kadar yüksek bir sesle;
"Selamun Aleyküm."  dediğinde, sesi tuhaf bir şeye sarılı, bürülüydü. Her zamankinden daha boğuk ve daha sıkı.

"Aleyküm Selam."  diye selamı alır almaz Aldemir, arkasından sordu : Ekmekle mi yedin?"

Memed, hafifçe kaşını çatıp, yüzünü buruşturarak,
"Ney?"

"Kafayı diyorum, ekmekle mi yedin, ekmeksiz mi yedin."  Kara yağız Aldemir birden pencereden biraz daha sarkarak parladı; "Ne işin var oğlum burada?! Ben seni az önce karınla yol etmedim mi?"

Ettiiiinn dedi Memed içinden. Beni birkaç saat önce karımla, evime yolcu ettin. Amma o dönüş yolunda bir şey oldu be enişte. Öyle bir şey oldu ki... N'oldu ben de tam anlamadım ama öyle bir şey oldu ki onun derdine düşmekten, düşünmekten evin yolunu bulamadım...

Memed saatlerdir Karaköy'ün sokak aralarında, ev diplerinde, ormanlıklarda gezip duruyordu. Eli ayağı soğuktan kızarmış, burnu akmaya çoktan başlamıştı. Artık eve girip sıcak yatağına yatıp yorgana sarılma vakti geldiğine adı gibi emindi. Ama adımları onu eve yaklaştırmıyor, uzağa uzağa sürüklüyordu.

Evde Süreyya vardı.

Memed, Süreyya'nın uyuduğu eve bu gece nasıl girecekti, bilmiyordu.

Çünkü Memed, birkaç saat önce onu köpekten koruduğu zaman; Süreyya'nın gözlerine bakışını, koluna tutunuşunu, uçurumlarında yanıp söndürdüğü o bakışını unutamıyordu. Ve hatırladıkça, binlerce ateş oku tam bağrına saplanıyor, göğsünde bir sürü volkan tutuşturuyordu. Bir insan bir insanı kurşunsuz vurabilir miydi? Bir bakış, eni sonu alelade bir bakış dağ gibi adamı yıldırım çarpmışa çevirebilir miydi?

KanıkaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin