19. Bölüm (2)

69 2 3
                                    

Osmanlı Imparatorluğu mağaranın içinde, oraya oyulmuş çok büyük bir tür havuzun yanında duruyordu. Havuz berrak, parlak bir sıvı ile doluydu. Havuza nereden geldiği belli olmayan bir şelaleden bu sıvı akıyordu.

Osmanlı birliğini bozdu. Yarım yüzyıl öncesinden kalma kıyafetler giyen bir kadına ve kanatlı, uzun saçlı bir adama dönüştü. 600 yıl. Bu sırrı 600 yıl boyunca tutabilmişlerdi. Adam havuza baktı.

Artık Osmanlı Imparatorluğu yoktu. Helen ile Osmanoğulları Beyliği vardı.

Kız adama baktı. Gözlerinde yaşlar birikmeye başlamıştı bile.

Adam ona döndü. Ve üzgünce gülümsedi.

"Buraya kadarmış demek ki."

Helen şuanda herkesten nefret ediyordu. En çok da kardeşinden. Her ne kadar sadece bir kukla olsa da. Aleksandros kukla olduğunu bile fark edememişti. En çok da ona bunu yaptırandan nefret ediyordu.

Alaz bir adım attı ama Helen onu durdurdu.

Bu havuz normal değildi. Insanlara normal temiz su olarak görünürdü, onlar içtiğinde sadece bazen hafif bir hafıza kaybı yaşarlardı. Buraya ülkekişiler ülkeleri yıkıldığında eğer çocukları yoksa getirilirdi. Zorla havuza atılırlardı. Havuza atılan ülkekişinin hafızası kalıcı olarak silinir, dış görünüşü, taşı, her şeyi değişirdi. Doğduğu kişilik hariç. Havuzdan çıkan ülkekişi atılanın çocuğu kabul edilirdi.

Osmanlı Imparatorluğunun çocuğu yoktu.

Saraydan kaçmıştı, fark ettilerse eğer her yerde fellik fellik onu arıyorlardı. Kimsenin aklına burası gelmezdi. Hiç bir ülke buraya kendi isteğiyle gelmezdi.

Helen Alaz'ın yapmak üzere olduğu şeyi niye yaptığını biliyordu. Neden yapmak zorunda olduğunu da. Ama yine de-

Alaz ona döndü. Başını ellerinin arasına aldı ve alnını öptü. Üzgünce ama kabullenmiş bir biçimde gülümsüyordu.

"Hoşçakal canım."

Helen'in gözlerinden yaşlar boşaldı. Hiçbir şey diyemedi. Kıpırdayamadı.

Alaz ona son bir kere gülümsedi ve onu bırakıp arkasına döndü. Havuza doğru gitmeye başladı. Hâlâ gülümsüyordu.

Sırtını havuza verdi ve kendini bıraktı. Düşerken gözünden düşen bir damla yaş ondan önce suya vardı.

Helen havuza baktı. Ne olduğunu kavrayamamış gibiydi beyni. Ama ne olduğunu biliyordu, biliyordu, biliyordu!

Başka bir evrende Helen verdiği sözü tutamamıştı. Başka bir evrende o atladıktan hemen sonra peşinden atlamıştı havuza.

Helen daha fazla dayanamadı. Çığlık çığlığa ağlamaya başladı.

.......

Kara çarşaflı bir kadın gece vakti iskelede dolaşıyordu. Kimse onu fark etmemişti, tam da nöbetçi değişim saatini seçmişti. Yavaşça bir vapurun yakınına yaklaştı. Onu orada bekleyen biri vardı. Çarşafın arasından kıpkırmızı, kan kadar kırmızı bir taş çıkardı. Üzerinde beyaz,iğne ucu kadar noktalar mı vardı, ona mı öyle geliyordu? Taşı öptü ve adama uzattı. Giderken fısıldadı:

"Elveda sevgilim"

...........




































............




































Altın sarısı yerine kar beyazı kanatlar.

Babası (?) gibi, ama değil.

Kömür karası yerine koyu kumral saçlar.

Babası (?) gibi, ama değil.

Yeşil gözler yerine kehribar gözler

Babası (?) gibi ama değil.

Gülüşü, konuşuşu, oturuşu.

Babasına çok benziyor ama bir yandan alakası yok.

Ak yerine kızıl.

Yunanistan Türkiye'ye gözleri dolmadan bakamıyordu.

Rastgele countryhumansWhere stories live. Discover now