21. Bölüm (2)

46 3 11
                                    


"Bence maraş dondurması daha güzel!"

"Birlikte her dondurma yediğimizde bunu söylüyorsun!"

"Öyle ama!"

Elizabeta Doğan'a omuz attı. Kara saçlı adam güldü.

"Öyleyse bir daha dondurma yemeye gitmiyoruz!"

"Haaayıır!"

Doğan kuzeninin yanında epey çocuklaşıyordu.

Elizabeta sırıttı.

Hadi bitir dondurmanı!"

Dondurmalarını yemeye devam ettiler.


.....


Avusturya'dan ucu ucuna kurtulup otele geri döndüler. Doğan Roderich'i suçlamıyordu. Ne de olsa ona gece kabuslar gördüren kişinin oğluydu, onu sevmemesi, eşinin de onu görmesini istememesi doğaldı. Ama sonuçta babasının kuzeni ile evlenmişti, Doğan da onu ablası gibi görüyordu. Sırf Avusturya istemiyor diye onla görüşüp konuşmayı kesecek değildi.

Odasına girdi.


.....


Herakles annesinden ona kalan ve Osmanlıdan kurtarabildiği her şeyi karıştırıyordu. Son toplantıdan beri iki ay geçmişti neredeyse. Annesi kardeşinden başka bir yerde de bahsetmiş olmalıydı, çocuğuydu sonuçta! Ama görünüşe göre günlüklerinden birinin tek bir sayfası hariç hiçbir yerde hiçbir şey geçmiyordu. Cinsiyetini bile bilmiyordu kardeşinin.

Belki de bu ona onun bakmadığı anlamına geliyordu? Onla onu tanıyacak kadar vakit geçirmemişti? Bu olabilirdi. Birkaç aydır annesi hiç ona kardeşi hakkında bir şey söyledi mi, hiç lafı geçti mi hatırlamaya çalışıyordu. Ama hiçbir şey hatırlamıyordu. Gerçi yaşı küçüktü, ama böyle bir şeyi de hatırlardı.

Yüzünde ciddi bir ifade ile kağıtlara bakıyordu. Kardeşinin yaşadığını düşünmüyordu, ama yine de kim olduğunu bilmek istiyordu.

Odaya Güney Kıbrıs girdi.

"Hâlâ bir şey yok mu?"

"Yok."

Güney Kıbrıs kollarını kavuşturup duvara yaslandı.

"Yengemin onun hakkında hiçbir şey yazmamış olması tuhaf değil mi sence? Sanki onu hatırlamak istememiş."

"..."

"Yoksa..."

"Hayır. Sakın."

"Yani...ben de böyle bir şey düşünmek istemiyorum ama bu normal değil."

Herakles sinirle ona baktı.

"Onun hakkında bir şey bulacağım."

Güney Kıbrıs doğruldu ve gülümsedi.

"Yardım istersen söylemekten çekinme. Iki çift göz birden iyidir."

Herakles tamam anlamında başını salladı ve işine geri döndü. Görünüşe göre İstanbul'a gitmesi gerekecekti. Ama ondan önce birkaç kişi ile konuşmalıydı.

Ilk günlüğe yeniden baktığında bazı sayfaların koparılmış olduğunu fark etti. Kim koparmış olabilirdi?

"..."

Önce İstanbul'a gidecekti.






..........




Doğan Herakles'in evine alakasız zamanlarda gelmesinden memnun değildi. Kovunca da gitmiyordu ki!

"....Sana söyleyip duruyorum Herakles! Sana annenden kalan bulup da vermediğim bir şey kalmadı!"

Herakles gözlerini devirdi.

"Osmanlı annemi pek de sevmezdi Türkiye"

"......."

"...Eğer isteseydi tüm kitapları yakardı. Her şeyi yakardı."

Herakles hâlâ inanmamış görünüyordu. Doğan sertçe nefes verdi.

"Ona ait hiçbir şeyi senden saklamam için nedenim yok. Kıyıdan köşeden bir eşya çıktıkça sana gönderdim zaten. Sana bu konuda yardımcı olamam."

"Öyle diyorsan..."

"Hay...."

Doğan sustu. Sabrı taşıyordu.

"Elinde olanlara daha dikkatli baksan? Hem ne arıyorsun ki?"

Neden burada olduğunu biliyordu ve muhtemelen Herakles de bildiğini biliyordu. Ama o ona açık açık söyleyene kadar bir şey bilmiyormuş gibi davranmaya devam edecekti.  Herakles zaten elinde olanlardan bir şey bulur diye düşünmüştü.

Herakles durakladı. Aslına bakarsa daha tüm belgelere bakamamıştı ama geride kalanlar sadece resmi yazışmalardı zaten. Kişisel yazılarında bahsetmediği bir şeyden resmi yazışmalarda bahsetmesi olası değildi.

Doğan ona baktı.

"...Gene bakarım ve bir şey bulursam gönderirim ama bir şey çıkmayacak bence."

"...Peki tamam."



Rastgele countryhumansWhere stories live. Discover now