20. Bölüm (1)

71 3 10
                                    

Hetalia AU'su, 5. AU.

Bu kitaptaki diğer Hetalia hikayeleri ile bağlantılı değildir.

-------------------------------------

Doğan gene her toplantıda oturduğu yere oturmuş bekliyordu. Çevresine şöyle bir göz gezdirdi. Toplantı salonu yarı yarıya dolmuştu, bazı temsilciler aralarında konuşuyor, bazı temsilciler de kendi halinde takılıyordu.

Gözü Yunanistan'ın sandalyesine gitti. Boştu. Tuhaf, Herakles genelde ondan önce gelirdi. Bunu yüzüne alttan alta vurmadan da edemezdi. Içinden "Bir şey mi oldu?" diye geçirse de buna ihtimal vermedi. "Herakles kısa bir süre sonra burada olacaktır." Başını gene önüne çevirdi.

Düşündüğü gibi Herakles aşağı yukarı beş dakika sonra kapıdan girdi. Normal görünüyordu fakat üstünde gergin bir hava vardı. Yerine geçmeden tüm odayı soğuk bakışlarla taramıştı. Doğan ona ne olduğunu sorsa mı diye düşündü, fakat toplantı başlamadan keyfini bozmak istemiyordu. "Sonra sorarım, kaçmıyor sonuçta."

Almanya herkesin geldiğinden emin olunca toplantı başlayacaktı. Bir sonraki toplantıda genelde toplantılara katılmayan bazı ülke temsilcileri de katılacaktı, onları nasıl karşılayacaklarını konuşacaklardı. Doğan açıkçası pek bir şey beklemiyordu ama katılacaklar arasında kuzenleri de olacağı için kendisi özel bir çaba harcayacaktı. Moğolistan da gelecekti ama onla en son ne zaman konuştuğunu bile hatırlamıyordu. Moğolistan pek kimseyi umursamazdı zaten.

......

Toplantı her zamanki saçmalığında geçmişti. Doğan masaları düzeltmek için birkaç temsilci ile geride kalmıştı, diğerleri günü istediği gibi geçirmek için gitmişti. "Acaba Elizabeta ile mi buluşsam? Konuşalı epey bir zaman oldu. Şanslıysam Avusturya fark edene kadar birlikte bir kahvehaneye bile gidebiliriz! "

Doğan bazen kafelere kahvehane dediğinin pek de farkında değildi.

Odadan çıkarken kolidordaki Herakles ve Kuki'nin sohbeti kulağına çalındı.

"...nu söyle....misin?"

"....nemden kalan......çok az...."

Doğan sadece Herakles'in son cümlesini tam duyabilmişti."

"Bir kardeşim daha varmış."

"..."

Herakles Doğan'ı görünce susmuştu. Japonya'nın da onu fark etmesi çok uzun sürmedi.

"Merhaba Doğan-Kun! Nasılsın?"

Doğan sıcak bir gülümseme ile cevap verdi. Japonya'yı severdi, uzun bir süredir dosttular.

"Iyiyim, senden naber?"

"Ben de iyiyim."

....Burada Herakles'in lafa girmesi gerekiyordu.

Ama girmedi. Kaşlarını çatmış ve düşünceli bir şekilde önüne bakıyordu. Doğan konuşmayı hiç duymamış gibi davranmaya karar verdi. Zaten pek de duyduğu söylenemezdi.

"Eeee? Şimdi ne yapacaksınız toplantı bittiğine göre....Ben Elizabeta ile konuşacaktım."

"Macaristan Avusturya'yla birlikte gitti."

"Ah be, geç kalmışım."

Şehri dolaşabiliriz diye düşünmüştüm. Sen de gelmek ister misin Doğan-kun?"

"...Hayır. Belki başka sefere."

Herakles kaşlarını kaldırdı. Doğan da ikisine veda edip sıvıştı.


.....


Kendine verilmiş otel odasını bulunca çantasını girişe bırakıp kendini yatağa atmıştı. Herakles'in buluşu ile ilgili ne hissetmeliydi bilmiyordu. Herakles kesinlikle kardeşini arayacaktı. "Eh, arasın madem."
Gözlerini kapatıp biraz kestirmeye karar verdi....



...Iki saat sonra kapısından gelen gümlemelerle uyandı. Birisi kapıya kapıyı kırarcasına vuruyordu. Ayağa fırladı.

"GELİYORUM, GELIYORUM!"

Kapıyı açınca Elizabeta'yı elini yumruk yapmış bir halde gördü, ona sarıldı. Elizabeta da geri sarıldı.

"Birileri beni özlemiş. Nasılsın kuzen?"

"Iyiyim, seni gördüm daha iyi oldum. Sen nasılsın? Avusturya ilesin sanıyordum."

"Artık değilim. Ve ben de iyiyim"

Doğan güldü.

"Hava kararıyor ama şehirde takılmak ister misin?"

"Olur!"




Rastgele countryhumansNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ