17. Bölüm

118 8 25
                                    

Bu bölümdeki olaylar 1. Bölüm'den birkaç gün sonra gerçekleşmiştir.

"Merhaba" = Konuşma

"Merhaba" = Düşünce

------------------------------------------------------

Kasım 1918

Osmanlı İmparatorluğu'nun ruh hali dışarıdaki havaya hiç uymuyordu. Kasımda hava neden güneşliydi? 

İçini çekip balkona doğru yürümeye başladı.

Sendeledi. Birden yorgun hissetmeye başlamıştı, gerçi son zamanlarda ne zaman yorgun değildi ki? Ama sendelemesine sebep olan şey bu değildi. Bütün vücüdunda hissettiği ani acıydı.

Başını tutmak için elini alnına götürürken renginin solduğunu fark etti. Ellerine baktı. Kesinlikle kırmızı renkleri daha soluktu ve yavaşça soluklaşıyor- grileşiyorlardı. 

Dehşet içinde ellerine bakmaya devam ederken yavaşça bedeninin zayıfladığını da hissediyordu. Şimdi olmaz! Biraz daha zaman gerek!

Zaman...Zaman. Biraz daha zamanı olsa da ne yapacaktı ki?

Göğüsündeki acıyla öksürdü. İlk öksürüşte birkaç damla kan yere sıçradı. İkinci öksürüşte ağzından aktı.

"Baba? Neredesin?"

"Doğan..."

"..."

"Baba neden cevap vermiyorsun? Özlemedin mi beni? Cepheden yeni dön-"

Osmanlı arkaya, kapıya döndü. Doğan ona kocaman gözlerle bakıyordu. Sonra ifadesi anlamışlığa dönüştü, gözlerindeki acıyı görebiliyordu. 

Doğan koşup ona sarıldı. Osmanlı irkildi, biraz zorlanarak da olsa ona sarıldı. Doğan ağlamaya başlamıştı. Gözleri buğulandı.

 İkisi de öylece duruyordu. İkisi de sessizdi. Osmanlı'nın söylemek istediği çok şey vardı ama ne zamanı vardı, ne de ağzını açabiliyordu. Söylemiş olduğu ve söyleyemediği her şey zihninde ışık hızıyla tur atıyordu.

"Özür dilerim-"

"Seni de abini de bu duruma soktu-"

"İstanbul işga-"

"Seni asla diplomatik görevlere göndermeme nede-"

"Abine de söyle, ikinizden de-"

"..."

Canı yavaşça vücüdundan çıkarken o da ağlamaya başlamıştı. Artık Doğan onu taşıyordu. Rengi epey grileşmişti. Soluk alıp verişi yavaşlıyordu. Doğan'ın kollarının sıkılaştığını hissetti.  Söyleyecek çok şeyi vardı ama sadece tek bir cümle fısıldayabilmişti.

Yavaşça soluk verdi. Gözlerini kapattı.

"Özür...dilerim."

Doğan hüngür hüngür ağlarken artık tamamen gri olmuş babasına sarılmayı sürdürdü.










.............








.


Osmanlı bir kırlığın ortasında uyandı. Doğruldu. Sırtındaki ağırlığı fark edip kanatlarına baktı. Gökyüzü masmaviydi, Rüzgârı hissedebiliyordu. Uzaklara baktığında birkaç dağı ve çok yukarılarda uçan iki yırtıcı kuşu seçti gözleri. Yere oturdu.









...............









Saatler sonra Osmanlı'nın sandalyeye oturtulmuş ölü bedeni bulunacak ve üç  gün sonra Doğan için arama emri çıkarılacaktı...

Rastgele countryhumansDonde viven las historias. Descúbrelo ahora