3.4

1K 144 67
                                    


Üzüldüğüm zamanlarda
Aniden, farketmeden
Seni aradım ve,
bunun için kendimden nefret ettim

Üzüldüğüm zamanlarda Aniden, farketmedenSeni aradım ve,bunun için kendimden nefret ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Minho hyung o gün eve geç geliyor. Hem de çok. Annesi evde olmadığı için şanslı, yoksa çok kızardı diye geçiriyorum içimden.

Saat iki buçuk civarı kapı sesi duyuyorum. Cumartesi sabahı olmuş oluyor saat on ikiyi geçtiği için. Yatağımdan kalkıyorum, kapıya doğru merdivenlerden inip yürüyorum. Minho hyungun geniş omuzları dikkatimi çekiyor. Üstündeki omzu düşmüş beyaz gömleği.

Nereden geldiğini merak ediyorum hyung, tabii sen yine söylemezsin bana.

Seung ile buluşma düşüncesi kafamın içine bir anda giriyor. Onun yanından gelme ihtimalini düşünüyorum. Barışma durumlarını.

Çektiniz askıya asıyor. Mutfağa doğru ilerliyor beni farketmiyor gibi ilerliyor sanki.

Sarhoş musun...

Peşinden gitmemeye çalışsam da yine kendimi onun peşinden giderken buluyorum. Mutfağın bir köşesinden, onu izliyorum. Su içmesini, saçlarını geriye atmasını. Saçları. Saçlarını boyatmış. Bunu farkediyorum bir anda. Şaşırıyorum ama saçlarını boyatmasına değil, saçlarını boyattığı renk beni şaşırtıyor.

Mor. Nefret ettiğini düşündüğüm ki açın açık Seungminle bize laflarından sonra nefret ettiğine inandığım renk.

"Orada olduğunu biliyorum."  O kadar dalmışım ki sesi yüzünden irkiliyorum. "Buraya gelebilirsin."

Su içmek için ben de yanına gidip bardak çıkarıyorum, çıkarttığım bardağımı kenara itip kendi bardağına koyduğu suyu bana uzatıyor.

"İç."

Bunu yapmak istemiyorum.

Leş gibi içki kokuyorsun hyung. Parfümünün kokusu hala baskın olsa da kokuyorsun. Cezbedici bir koku hyung. Bunları düşünmekten kendimi alı koyamıyorum.

Umarım fark ediyorsundur.

Aklımı okumuş gibi, "Biliyorum. Kötü kokuyorum."

"Hyung, neredeydin?" Sonunda soruyorum sorumu. Cevabını bekliyorum.

"Changbinle nehir kenarına gittik."  Changbinle mi tek gitmişti yani.

"Ben başka arkadaşların da vardır diye düşünmüştüm. Eğlendiysen iyi."

Bana bakıyor. Göz göze geliyoruz. Gözlerini bu sefer gözlerimden çekmiyor.

"Hm hm." Dudakları tekrar aralanıyor. "Özür dilerim. Geçen gün için. Biliyorum b-ben--"
Sözünü kesiyorum, "Hyung sorun değil. Neden biliyor musun? Ben artık takılmıyorum. Ben artık umursamıyorum. Çünkü sen bir şöyle bir böylesin ve ben artık bunu takmamaya karar verdim." Kendime çok şaşırıyorum bunları dediğim için. Sonunda söylüyorum, gururlanıyorum kendi kendime.

"Jisung, biliyorum ben...gerçekten senin kalbini kırmış olabilirim ama bilerek yapmıyordum, yapmıyorum sana yemin ederim ki." Sözleri biraz boğuk geliyor sarhoş olduğu için. Büyük ihtimalle bunları yarın hatırlamayacaksın hyung.
Gözlerimi omzunda gezdiriyorum uzun süre. Teni bembeyaz. Gömleğinin yakasında leke var. Ne lekesi olduğunu bilmek istemiyorum.

"Hyung, anlıyorum ama lütfen böyle şeyler söyleme. Bu canımı yakmaktan başka bir şey yapmıyor. Daha önceden söylemen gereken şeyleri söylüyorsun ve s-sen h-hyung sen geç kaldın."  Gözyaşlarım düşmeye hazır. Böyle olmamalı ama oluyor.

Minho hyungun gözlerinde parıltı görüyorum. Ağlayacak mı? Ağlamamalı. O ağlarsa ben de ağlarım.

Ağlamıyor kimse. Ses bile çıkmıyor uzun süre. Minho hyung bakışlarını bir anda kollarındaki bandajlara sabitliyor. Her zaman uzun kollu giydiğim için farketmediği kollarıma.

Dudakları aralanıyor, küfür kaçıyor ağzından. O güzel, pembe dudaklarından küfür kaçıyor.

Ben daha bir şoka giriyorum o an. Farketmediğim bir şey bu. Kollarımın açık olması. Hemen arkamı dönüp odama doğru hızlıca adımlarımı atıyorum.

"Jisung!"

Hayır bana seslenmiyor

"Jisung...beni duyduğunu biliyorum. Neden diye sormayacağım fakat beraber iyileşebiliriz. Sana iyi gelebilirim. Yemin ediyorum!"

Hayır jisung o yalan söylüyor. Duyma. Yine aynı şeyleri yapacak. İnanma.

Bir anda bağırmaya başlıyorum. Kontrolden çıkıyorum. Yine. "HYUNG! BU ZAMANA KADAR YOKTUN, NEDEN ŞİMDİ HA NEDEN!" Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyorum. Yine krizim tutuyor. Merdivenlerden yukarı hızlıca tırmanmaya başlıyorum. Görüş alanım tamamen bulanık ve karanlıklaşıyor.

"Jisung! Dikkat et! JİSUNG KRİZİN M- JİSUNG Düşeceksin! J-jisung!."

Onun sarhoş olduğunu sanıyorum ya aslında değil. Ben yine yanlış düşündüğümü farkedemiyorum.

"HYUNG, BENİ RAHAT BIRAK." Cümle bitirmeme kalmadan merdivenlerden düşüyorum, gözlerim kararıyor. Son gördüğüm şey ise Minho hyungun mor saçları oluyor.




Park Bom - Spring




[Herkese bahar gelecek, gelir. Endişelenmeyin. Bahar hepimize gelecek. Bana belki geç gelecek, belkide geldiğinde olmayacağım ama gelecek. Tenimde, vücudumda, kalbimde yine çiçekler açmaya başlayacak. Sorun yok. Bana da bahar uğrar, gözyaşlarım diner, dudaklarım yukarı kıvrılır yeniden. İnanıyorum. Peki, bahar gelmeden buluşmaya ne dersiniz? Bahar gelmeden, havalar yine ısınmaya başlamadan bol bol buluşmak ne güzel olurdu. Herkes uyurken. Saçmaladım sanırım. Umarım iyisinizdir. Değilseniz bile, yorumlara yazabilirsiniz. Cevap veririm. Yanınızdayım. Sizin yaşadıklarınız, hissettikleriniz utanılması gereken bir şey de değildir. Hepimize dediğim gibi bahar gelir. Bahar geldiğinde burada olun yeter, dünyada olun yeter.]

💗 

iktsuarpok : minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin