4.7

443 74 11
                                    

Minho hyung ile mavi saçlı çocuğu gördükten sonra çatı katına adımlıyorum. Başka yapabileceğim bir şey yok. Çatı katına gitmeden önce, ilk katta durup, eski odamın kapısının önüne geliyorum. Bir zamanlar, o odanın içinde bir sürü şey yaptığım zamanlar. Minho hyung ile aramızın çok güzel olduğu zamanlar, ve benim mutlu olduğum zamanlar. O zamanlarda ki var olan mutluluğumdan, saf mutluluğumdan eser yok gibi.

Etrafı kontrol edip, içeri girmeye karar veriyorum. Günlüğümü almak istiyorum. İçeri girdiğimde odanın artık ben gibi kokmadığını farkediyorum. Başka bir koku var odada. Biraz Minho hyungun kokusu var, biraz ise başka bir koku var.

Dolapları karıştırmaya başlıyorum, arıyorum ama günlüğü bulamıyorum. Endişeli bir şekilde odadan çıkıp kapıyı kapatıyorum, çatı katına adımlıyorum.

Hyunjine haber verip vermemek arasındayım. Bilmiyorum, verirsem ne olur, veya vermezsem ne olur. Uzun düşüncelerin ardından, veriyoruz. Minho hyungun ne dediği umurumda olmuyor. O, o maviyi buraya getirdiyse ben de portakalın getirebilirim diye düşünüyorum.

Arıyorum Hyunjini. Gelebileceğinden pek emin olamıyorum çünkü büyüklerinin yanında. Bir iki çalıştan sonra açıyor telefonu.
"Efendim, ji?"

"Selam."

"Selam. Bir şey mi oldu bitanem?"
Bana bir tanem demesi kulaklarımın ve yüzümün kıpkırmızı olmasına sebep oluyor.
"Hayır, ama evet de." Kaşlarının çatıldığına eminim. "Ne demek o şimdi?"

Ona tüm olup biteni anlatıyorum. Gelmek istiyor, ben ona ne kadar hayır desem bile büyüklerinin yanında kal desem bile hayır diyor bana.

"Sung, gelmem gerekiyor seni orada onların yanında ki kalabalık olacak dedin yalnız bırakamam."

"Ama büyükler? Anneannen ne olacak?"
Telefonun ucundan nefes veriyor. Belli ki sıkıyorum onu cümlelerimle.
"Şöyle, onlar iyi turp gibi, teyzem kalıyor hem burada bir de, ek olarak senden sonra, cenazeden sonra benimle gelirsin buraya birlikte görürüz. Olmaz mı?"
Olur. Çok güzel olur ama ben yük olmak istemiyorum.

"Tabii de şe-"
"Yük olduğunu düşünme sakın, kızarım sana." diye lafımı kesiyor. Gülüyorum sözlerine. Beni çok mutlu ediyor, beni mutlu etmeyi hep başarıyor.

"Tamamdır. Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
Kıkırdıyorum.
"Yarın hatta bu gece orada olmuş olurum tamam mı? Seni aradığımda beni almaya gelebilir misin?" Gelmek mi, koşarım bile ben.
"Hm hm evet." Kapatıyoruz telefonu.

Ben ise biraz dinlenmek için gözlerimi kapıyorum yatağa uzanıp.

Uyandığımda ise, gürültüler oluyor. Aşağı kattaki olan gürültüler yüzünden tekrardan da uyuyamıyorum. Aşağı inmeye karar veriyorum.
Aşağı indiğimde ise mavi ile Minho hyung var. Yemek yapıyorlar sanırım ve birkaç bardak kırdıklarını görüyorum.

"A geldin demek. Bir an aşağı inmeyince öldün sanmıştım."

Mavinin benimle olan samimiyetini hiç anlamıyorum. Tanımıyorum onu, o da beni fakat neden samimi davranıyor diye düşünüyorum.
"Hm."

Minho hyung ile gözgöze geliyoruz. Gözlerini benden çekiyor hemen ve maviye gülümseyip işine geri dönüyor, ben ise fazla meraklı biri olduğum için günlüğümü sormaya karar veriyorum.

"Hyung, şey acaba bu evde hiç günlük buldun mu? Yeşil ve mavi kapaklı üstünde doodlelar var olması lazım."

Sert bir şekilde "Hayır." diyor.
Fakat ben neden gördüğüne eminim.

"Pekala. Teşekkür ederim."
Arkamı dönüp, "Hyung ben biraz yürüyüşe gidiyorum, biraz dolaşacağım. Hemen geri dönerim."

"Hayır, hiçbir yere gitmiyorsun. Hava çok kapalı Jisung. Tehlikeli olabilir, üstelik buraları unutmuşsundur."
Davranışı benim çok sinirimi bozuyor. Gözlerim doluyor. "Ağlama sakın Jisung. Hiç sırası değil." Minho hyunga diyemiyorum ki 'yapamıyorum'.

"Özür dilerim." diyip yukarı çıkarken, mavili arkamdan gelip beni durduruyor.

"Günlük mü aradığını söylemiştin?"

"Evet." Merak ediyorum. Ne biliyor. Günlüğümü bulduğunu düşünüyorum onun.
"Aa bende o. Bir takım saçma çizim defteri sanmıştım ama değilmiş. Senin olduğunu bilmiyordum. Kaldığım odada buldum. Yani şey-"

Kaldığı odanın benim odam olduğunu Minho hyung ona söylememiş.

"Minhonun tarafına uzanırken, telefonum o komidindeydi onu almaya çalışıyordum, uyuduktan sonra işte sabah çekmeceyi açınca farkettim."

Beraber benim yatağımda uyumuşlardı.

"Teşekkür ederim, bana verebilir misin?"

"Tabii."

Odaya gidiyoruz, bana veriyor günlüğü. "Teşekkür ederim tekrardan."

O Minho hyungun yanında gitmek üzere ayrılırken ben de çatı katına çıkmaya başlıyorum. Arkamdan bir şeyler diyor, hala mesafelerimiz yakın olduğu için Minho hyungun duyması imkansız.

"Yaşadığın şeyler için üzgünüm, aile kaybın işte intihar falan işte ve Minhonun hislerini görmediği için. Büyük ihtimalle seni kardeşi olarak görüyordu şimdiki gibi." Çok sert söylüyor kelimelerini.

Duymamış gibi yaparak, koşarak odama gidiyorum, çatı katına ve Hyunjinin hemen yanıma gelmesini dilemeye başlıyorum. Bir an önce gelsin istiyorum çünkü ben yalnız hiç iyi olmuyorum, onsuz hiç olamıyorum.












[Slowdive - Ballad of Sister Sue]

[Yeni bölüm. Sanırım bitmesine 3 bölüm kaldı. Umarım iyisinizdir. İyi olun. En azından çabalayın, ki ben çabaladığınıza eminim. Dikkat edin kendinize ve su içmeyi unutmayın. Bahar geldi. Bahar geliyor. Nice güzel baharlara.]

Minho :')  Minhonun Felixle yani Yongbok ile olan ilişkisi Jisungu mutlu etsede, Jisung, Minhonun ona sert davranmasına kırılıyor. Yongbok bile sahte bile olsa iyi iken, Minhonun o kadar geçmişe rağmen ona böyle kin tutmasını kabul edemiyor doğal olarak. Yani Minho tam bir gerizekalı olabilir ama o da öyle ne yapalım. Atamayız satamayız :>

iktsuarpok : minsungWhere stories live. Discover now