4.3

539 80 94
                                    

Uyandığımda düşüncelere dalıyorum, Minho hyung birini seviyor, ve o kişi ben olmuyorum, yine diye. Sorun etmiyorum. O kişinin ben olmasını da istiyor muyum, hayır , sanırım eski ben, Minho hyung için dünyaları vermeye her zaman hazır olan, artık yok. Ben yok ediyorum. Bunu hissediyorum. Bile bile yapıyorum, bana zarar veriyor diye.

Hyunjin de ben düşüncelere dalmışken, uyanıyor, benden biraz sonra uyanıyor her zamani olduğu gibi. Benim içimde bir ağırlık var. Öyle hissediyorum. Taşıyabileceğimden daha ağır bir şey gibi geliyor, bu ağırlık.

Hyunjine dönüyorum, yanağını okşamaya başlıyorum. Sırıtıyor. Daha sonra ayılıp, yatağın üstünde uzanmış halde durmaya başlıyoruz.

Sessizliği bozan ben oluyorum.

"Hyunjin, ben kötü hissediyorum. Bugün yataktan çıkmasak olmaz mı?" Hyunjin endişe ile bana dönüp, "İyi misin? Bekle. Tabii ki sorun olmaz. Sana içecek bir şeyler getireceğim, tamam mı?" kapıdan gidiyor, "Ben gelmeden banyoya girme tamam mı?"

Bunu neden söylediğini anlamıyorum o an, zaten vücudum da çok yorgun, kısacası banyoya girmiyorum bile.

Yatakta dönüp duruyorum o gelene kadar. Bekliyorum bekliyorum. Beklerken komidinin üstündeki telefonum titriyor. Mesajlarım var. Vücudumu hiç istemediğim halde uzatıp, alıyorum elime telefonu. Mesajlar kısmına tıklıyorum. Gördüğüm şey içler açıcı bir şey olmuyor. Tamamen bir felaket görüyorum.

Neden göğsümde ağırlık hissettiğim belli oluyor.

Telefonu elimden düşürmeme sebep oluyor bu gördüğüm mesaj, ve çığlık atmama.

Çünkü yakın arkadaşımın ölüm haberini alıyorum. Seungminin.

Hyunjin ise çoktan yanıma gelmiş, bunu farketmiyorum. O kadar kitlenmişim ki, göz yaşlarım yüzünden etrafı göremez hale geliyorum. Tırnaklarımı avuç içlerine batırmaktan kanıyor avuç içlerim, çarşafa damlıyor kan.

Hiç beklemiyorum bunu. Seungminin benden gideceğini, hiç beklemiyorum.

"Hyunjin, ne yapacağım?" Gözlerim dolu dolu bakıyorum ona. "Ben ne yapacağım söyler misin?"

Bakıyor yüzüme, yüzünde buruk bir gülümseme var. Biliyorum, bu mutlu bir gülümseme değil, bu 'ben de bilmiyorum' tebessümü.

"Jisung, b-ben inan bilmiyorum." Dudaklarını ıslatıyor, "ama yanındayım tamam mı? Atlatırız biz?"

Hyunjine çok inanmak istiyorum o an ama inanmamayı tercih ediyorum, çünkü gerçekçi gelmiyor. Sadece düşüncelere boğuluyorum Hyunjine sarılıp.

Beraber aynı okula gittiğimiz dönem, aynı şeyleri yediğimiz dönem, başlıklarımız, saç boyayışımız, aynı hoodieleri giymemiz. Minho hyungun bize siz çift misiniz diye laf sokması, alerjilerimiz hakkında konuşmamız, en iyi arkadaşlık çoraplarımız.

Bunlar varken, ve daha fazla şeyler.

Nasıl atlatabilirim ki? Beraber bunları, bir dönem yaptığım, en yakın arkadaşım ölmüşken, intihar etmişken, ben nasıl bunu atlatacağımı düşünebilirim ki? Düşünemem düşünmemem lazım. Onu görmem lazım. Onu görmek istiyorum.

Onun yanına gitmek istiyorum.

Fakat en acısı da evlerinin adresini bilmediğim için cenazeye de gidemeyecek oluşum oluyor.

Minho hyung acaba öğrendi mi diye düşünüyorum. Minho hyung ne yaptı acaba. Kyungoo teyze peki? Kimler biliyor bilmek istiyorum. Kimler tanıyor, biliyor onu benden başka öğrenmek istiyorum.

"Hyunjin, bana daha sıkı sarılır mısın lütfen buna çok ihtiyacım var."

Hyunjin bana sıkıca sarılıyor. Ben o gün, gün boyunca akşam Kyungoo teyze ve Minho hyung gelene kadar ağlamaya devam ediyorum.

Hyunjinden de defalarca kez özür diliyorum: "Hyunjin özür dilerim. B-ben çok ağladım ve-" ve o beni her defasında öperek susturuyor.

"Minho hyung geldiğinde ona sor."

"Neyi Hyunjin?"

"Seungmini."

"Ben...yapabileceğimi düşünmüyorum."
Yapabileceğimi düşünmüyorum çünkü. Zor bir şey. Yapılması zor bir şey.

"Jisung, yapmak zorundasın. Bir şeyler bildiğine eminim ve sen de uyandığından beridir ağlıyorsun. Sence hak etmiyor musun sormayı? Hak etmiyor musun bilmeyi? Bilebilir bilmeyede bilir ama şans varken şansını kaçırma."

Hyunjine hak veriyorum. Beraber onların gelmesini bekliyoruz.

Akşam Minho hyung geldiğinde ise, aşağı iniyorum. Hyunjini odamda bırakıyorum, ki o gelmek istemiyor benimle. Minho hyungun rahatsız olacağından tedirgin sanırım. Kapıya doğru merdivenlerden indiğimde ise onu görüyorum. Koltukta oturuyor.

"H-hyung?" diye sesleniyorum. Arkasını döndüğünde ise şaşırıyorum.

Neden mi?

Yalnız olmadığını farkediyorum Minho hyungun. Kucağında yatan mavi kafayı farkediyorum ona seslendikten, ve o kafasını çevirdikten sonra. Bana endişeli bakışlar atıyor.

"H-hyung..." diyip gözlerimin altı berbat bir halde, gözlerim dola dola, tekrarlıyorum dediğim şeyi, sonrasıda vücudum bir anda titremeye başlıyor, daha çok ağlamaya başlıyorum, kendimi dizlerimin üstüne bırakıyorum. O kadar sessizce yapıyorum ki bunları, ne mavi saçlı çocuk uyanıyor ne minho hyung yerinden bana 'sessiz olmalısın' işaretleri gönderiyor.

Ağlamaktan kusmaya başladığım sırada ise gözleri kararmaya başlıyor, bilincim yavaş yavaş gidiyor.

Minho hyung yanıma geliyor mu gelmiyor mu bilemiyorum. Düşünemiyorum bile.

Tek bildiğim şey, (o gün) bilincimi tamamen kaybetmeden önceki, burnumun direğini sızlatan portakal ve kiraz kokusu karışımı oluyor.








(Selam? Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. İçime açıkcası az çok sinen bir bölüm oldu...ama bir yandan da çok garip bir bölüm gibi de gözüküyor. Her neyse. Bahar geldi mi? Ben biraz ısındım, sanırım bana az da olsa geldi. Umarım size de gelir :) dikkat edin kendinize. Su için. Yemek yiyin. Eğlendiğiniz şeyleri yapın. Bu ficteki (ilk başlarındaki lisenin başlarındaki) jisung gibi insanlara göre yaşamayın. Kendiniz olursunuz umarım. Ben bunu umuyorum. İyi günler dilerim ve ek olarak

2 tane hikaye yayımladım, minsung short story ve jeongchan onlar tamamen bitti, onlara da bakabilirseniz çok sevinirim. Profilimden bulabilirsiniz.  İstemezseniz de sorun yok :)

İyi akşamlar dileyip, yorumlarınızı bekliyorum. Sizi seviyorum. Görüşmek üzere💓]

[radiohead-creep]

iktsuarpok : minsungWhere stories live. Discover now