"Buldum seni" (kesit)

21.4K 723 52
                                    

Oturduğum yerde öylece yere bakıyordum. İçim acıyordu, tüm bu olanlar en başından beri yanlıştı biliyordum. Kendime her şey düzelecek desem de günden güne olaylar daha da tamir edilemez bir şekilde bozulmaya başlamıştı. Azad'ın hayatıma girişi yanlıştı, benim şu an onu hayatımdan çıkarmam yanlıştı. Bu adamın beri burada tutması, benim elimden hiçbir şey gelmemesi yanlıştı.

Ama düşünüyordum, ben nerede hata yapmıştım? Benim günahım neydi?

"Ben ne günah işledim?" diye sorarken sesim titremişti, gözyaşlarım akıyordu. Başımı yerden kaldıramıyordum, yere düşmek hatta yerin dibine girip bir daha oradan çıkmak istemiyordum.

"Bu senin günahın değil," demişti Boran. Adını bana dün söylemişti, hiç umursamamıştım. "Omuzlarındaki yük senin günahlarının bedeli değil."

"Ama acıyı çeken benim." derken içimi çeke çeke ağlıyordum. Boran babamın hastaneden çıktığını, iyi olduğunu hatta annemle konaktan ayrıldıklarını söylemişti. Eski evimize gitmişlerdi, üçümüzün çıktığı eve ikisi dönmüştü. Benim o evde yerim yoktu, benim artık hiçbir yerde yerim yoktu çünkü ben ölüydüm.

Benim bir mezarım vardı, başka hiç kimsem yoktu.

"Beni burada tutarak ne elde etmeye çalışıyorsun? Bana bunu neden yaptın, neden beni yaşarken öldürdün? En büyük yükü omuzlarıma sen verdin, şimdi de geçmişte de." diyerek onun yüzüne bakmıştım. Omuzlarıma bıraktığı ilk yük, beni evsiz bırakmak olmuştu. Evimizi elimizden babamı dolandırarak alan oydu, bizi evsiz bırakan, o konağa mahkum eden oydu. Şimdi de beni diğer evimden etmişti, ailemden, hayattan, artık sadece bir ölüydüm herkesin gözünde. Azad bile beni ölü sanıyordu. Beni yavaş yavaş o da mı unutacaktı, diğerleri gibi?

"Geçmişte o evi alarak sana ve ailene çok acı çektirdiğimi biliyorum," demişti Boran, elindeki siyah bastonu tutarken. Bana en uzak olan koltukta oturuyordu. Üzerinde siyah bir kazak vardı. Yeşil gözleri kanlanmıştı, buğuluydu ve yalnız acı çekenin ben olmadığımı haykırıyordu. "Mecburdum. Başka hiçbir çıkar yolum yoktu."

"Yalan söylüyorsun," diyerek yaşlı gözlerle ona bakıyordum. "Nasıl bir mecburiyet küçük bir çocukla ailesini sokağa atmanı gerektirdi? Biz sana ne yapmıştık?"

"Babamı Azad'ın ailesi öldürdü, onlara karşı geldiği için, toprağını onlara devretmediği için Ahmet şerefsizi öldürdü babamı. Topraklarımız elimizden alındı, evimiz alındı, küçük kardeşim kanserdi, tedavi görmesi gerekiyordu. Birilerinden bir şeyler almak zorundaydım, karşıma siz çıktınız." demişti Boran, gözleri dolarken. Yaptıklarından dolayı o da pişmandı, görebiliyordum ama onun hayatını mahvettikleri için o da bizim hayatımızı mahvetmişti. O konağa hiç girmemiş olsaydık şimdi bu durumda olmayacaktık belki de.

"Yaşatamadım yine de," derken gözlerini benden alıp başka yere bakmıştı Boran. "Kansere yenildi, öldü Selin."

Gözlerimi sıkıca kapatmıştım, başım öne doğru eğikti. Ağlıyordum, duyduklarıma, yaşadıklarıma, yaşayamadıklarıma ve bundan sonra yaşayamayacaklarıma. Kalbim öyle acıyordu ki, daha fazlasını kaldıramayacak gibiydim. İnsan içindeki acıdan ölebilecek olsaydı eğer, ben hemen şu an ölebilirdim.

"Nişan gecende Azad'ı bu yüzden vurdum. Amacım onu öldürmekti ama olmadı."

"Onun yerine beni mi öldüreceksin?" diye sorarken gözlerimi aralamıştım. Beni buraya getirmesinde bir neden olmalıydı ve günler geçmesine rağmen benimle hiç konuşmamıştı. Üzerimde gelinliğim vardı, verdiği kıyafetleri giymemiştim. Odaya bıraktığı hiçbir yemeğe dokunmuyordum. Bitkindim, günden güne bitip gittiğimi hissediyordum.

"Sen yaşayabilmek için buradasın, ölmek için değil." derken bana doğru bakmıştı Boran. "O kamyon Azad'ın arabasına değil, senin olduğun arabaya çarpmak için geliyordu. Senin ölüm emrin çoktan verilmişti. "

Kalbimin çığlık çığlığa Azad'ın ismini haykırmasını duymamaya çalışırken, Boran'ın birden bunu yüzüme vurmasıyla yüreğim sıkışmıştı.

"O nasıl?" diye sorabilmiştim sadece. Benim ölmemi kimin isteyeceğini de, bunu kimin yaptığını da tahmin edebiliyordum.

"İyi," demişti Boran arkasına doğru yaslanırken. "Dün hastaneden çıkmış."

İçimden geçen binlerce şükür kelimeleri gözyaşlarımın daha da fazla akmasına sebep olmuştu. Onun iyi olması için her an dua etmiştim, bana yaptığı her şeyi bir kenara bırakarak hayatta olması için Allah'a yalvarmıştım. Yanlış olup olmadığını bilmediğim sevgisi vardı içimde, bunu biliyordum. Onu sevdiğimi biliyordum, o kazayı gördüğümde arabanın içindeki benmişim gibi acı çektiğimi biliyordum.

"Onun iyi olmasına mı sevindin?" diye sorarken kaşlarını çatmıştı Boran, sesi kızgındı. "Kendine gel nida, seni öldürmek isteyen onun ailesi!"

"Ama o değil."

Verdiğim cevabın arkasında olarak yaşlı gözlerimle Boran'ın öfkeli gözlerine bakmıştım. Beni öldürmeye çalışan onun ailesiydi, o değildi. Neden her şeyden Azad sorumlu tutuluyordu? Neden herkes ondan nefret ediyordu?

"Sen kimi savunduğunun farkında mısın?"

"Farkındayım," demiştim gözyaşlarımı parmaklarıma silerken. "Senin babanı da onun ailesinin öldürdüğünü söylüyorsun, ama senin düşmanlığın neden Azad'a? Ailesi senin babanı öldürmüşse neden Azad'dan nefret ediyorsun? O sana ne yaptı?"

"Bacağımı bu hale getiren o savunduğun piç!" diye bağırmıştı Boran, elindeki bastonu yere hızlı bir şekilde vurarak tok bir ses çıkarırken. "Seninle evleneceğim gün annemi kaçırtan da o! Bu yüzden o gün evlenmedim seninle!"

Sessizlikti cevabım. Koca bir sessizlik. Başımı cama doğru çevirmiştim, az önce sildiğim yaşların yenisi ekleniyordu yavaş yavaş. Yanaklarımdaki ıslaklıklar hiç kurumuyordu.

"Kendi hayatımı tehlikeye atarak seni ölümden kurtardım, buradan kaçarsan sadece kendini değil beni de öldürmüş olursun. "

"Senden beni kurtarmanı istemedim," derken ona hiç bakmamıştım. "Keşke bıraksaydın da ölseydim."

"Yapamazdım," demişti Boran, kapıya doğru adım atarken. "Geçmişte işlediğim günahı telafi etmek istedim, kardeşimi, babamı öldürdüler ama seni yaşatmak istedim."








Bu bir kesittir :) Yeni bölüm yetiştirebilirsem bu gece gelecek...

SEVECEKSİN  (Köy serisi I ) TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin