Cikcik| Amazon kaçkınları

1K 111 17
                                    

Serada çiçeklerimle ilgilenirken üstüm başım hep toprak olmuştu ama umrumda değildi çünkü toprakla uğraşmayı severdim.

Üzerimde bir bahçıvan tulumu vardı.

Elimdeki hortumla tüm bitkileri sularken botlarım çamur olmuştu. Her suladığım çiçekte ya da toprakta durup kuru otları ve yaprakları temizliyordum. Elimde eldivenler vardı.

Başım seranın çatısına döndü. Şimdi kapalı duruyordu ama sık sık açıp içeri gün ışığı dolmasını sağlıyorlardı. Benim gözlerimde güneş hassasiyeti olduğu için kapatmışlardı şimdi. Geceleri'de kapatırlardı. Ama gün boyu genelde hep açıktı.

Seranın içine biraz rüzgar esmiş gibi hissettim ama dönüp kapı tarafına bakmadım çünkü tüm gün serada olacağımı ve yalnız kalmak istediğimi tüm dükalık çalışanları biliyordu. Muhtemelen gaipten gelen bir histi az önceki. Kimse buraya girmezdi bugün. Girdiyse'de seslenirdi herhalde. O yüzden boşverdim.

Sulama işini bitirince elime bahçıvanların kullandığı makası alıp en büyüğü göğüs hizama gelen ağaçları budamaya başladım. Dizlerime bile gelmeyen minik ağacı budamak için dizlerimin üzerine çöktüm ve dudaklarımı büzdüm.

"- Ovv! Çok tatlısın, minnacık." Dedim ve yanaklarını sıkar gibi otlarını sevdim.

Makasla budamaya başlarken diğer büyük ağaçlara mahçup bir bakış attım ve konuşmaya başladım.

"- Sizde tatlısınız tabii canlarım alınmayın sakın. -burada elimi yüzümün yarısını kapatacak şekilde yanağımın yanına koyuyor ve fısıldıyorum- O bebek diye öyle dedim. Çocuk sevindirmek sevaptır, anlayın işte."

Arkamdan bir ses duyar gibi oldum. Tam dönüp bakacaktım ki güllerin olduğu köşeye kaydı gözüm. "- Hihh! Ayy zavallım!" Telaşla oraya koşturdum.

Güllerin birinin dikenlerinin hemen üzerinde minik bir kuş vardı. Vücudu kanlarla lekelenmişti. Yanına gidip hemen yere çöktüm ve dikkatle ne durumda olduğuna baktım. Gülün dikenleri derisine saplanmıştı. Cılız bir sesle-yanındayken bile zor duydum- cikledi.

"- Tanrım! Şükürler olsun yaşıyorsun." Dedim rahatlamayla ama sonra tekrar endişelendim çünkü acı çekiyordu.

"- Bebeğim, dayan. Kurtaracağım seni!"

Burada baytar falan olmadığı için el mecbur ben tedavi edecektim aşk kuşumu.

Dikenlerden canını acıtmamaya ve yarasını derinleştirmemeye dikkat ederek onu çıkardım ve avcumun içine aldım. Bu sırada kanatları güçsüzce açılır gibi oldu ama iki santim bile kalkmadan geri kapandı.

"- Geçecek aşkım, biraz daha dayan." Diye şefkatle söylendim. Gözlerimden hüzünlü bir sevgi taşıyordu. Onu yumuşak birkaç yaprağın üzerine nazikçe bıraktım.

Tekrar acıyla cikleyince gözlerim doldu. Bir-kaç yaş gözlerimden firar ederken,
"- Bir baytarım olsaydı keşke! Doğum günümde ayakkabı yerine baytar isteseydim şimdi iyi olabilirdin, özür dilerim." Dedim ve elime aldığım minik cımbızla-bu bitki köklerindeki minik böcekleri ayıklamak içindi- dikenleri çıkarmaya çalıştım. Bunu yaparken çok yavaş hareket ediyordum. Her dikenin cikisinda cikciklemesi artan kuşa bakıp suçlulukla ağladım.

"- Çok bencilim. O ayakkabıya ihtiyacım yoktu. Onun yerine baytar istemeliydim. Çok çok özür dilerim minik kuş, bir daha tüm doğum günlerimde çok gerekli şeyler isteyeceğim söz!"

Dikenleri çıkarmayı bitirip cımbızı bıraktım, ya da artık adı her neyse onu.

Askılı raflarından birinden biraz pamuk alıp kanayan yerlere bastırdım. Cikcik -öyle sesleniyorum- şimdi daha iyi görünüyordu. Rahatlamış gibiydi ama çok halsiz duruyordu ve vücudu'da besbelli yorgundu. Kafamı ona yaklaştırıp sordum.

Kötü Kadın KlişesiWhere stories live. Discover now