Bu Sonuydu, Mektuplarının

38 7 13
                                    

Değerli Minho,

Yıllardan 2021. Sana mektup yazmaya başladığım günlerden beri tek şeyi merak ettim. Bu mektupları okurken nasıl bir ifadeye sahipti o güzel yüzün?

İstedim ki gülümse, sadece bunu diledim.

Senin üzülmeni isteyen yürekler haindir, senin gözlerine dolan yaşlara sebep olanlar sadece kötü olanlardır. Kendini kötü mü hissettin bu yıl da? Bu mektubu nereden buldun? Çınar ağacında ben mi teslim ettim sana?

Her yıl takip ettim seni çınarın altında. Umutsuz bir uçuç böceği tırnaklarımın üstüne konduğunda başımı eğip ağladım seninle bir olup.

Hiç merak ettin mi, neden yanında olamadım bu süreçte?

Hiç şekil almayan bir su birikintisini hapsetmek istedin mi, merak ediyorum.

Sen vahşi bir ırmak gibiydin. Bir günlüğüne geldiğin şehirde sana yetmeyeceğimi biliyordum.

Beni unuttuğunu fark etmiştim Minho.

Sadece umut ettim. Belki bu sefer göz göze geldiğimizde yüzüme hüzünlü, boş bir ifade ile bakmaz dedim kendi kendime.

Umut yeşil bir fidandı, sonra büyüdü ağaç oldu. Ağaç kalbime köklerini salmaya devam ederken toprağım kurudu Minho.

Ama hayır, Minho benim her şeyim.

Seni seneye de, sonraki senelerde de bekleyeceğim.

Şehri seninle benimsedim. Küçük yüreğime sığdı koca bir deniz, bir çınar ve bir pastada yanan mum. Benim için sınırsız bir sevgi idin.

Seni kalıplara sığdıramadığım bir günde yazıyorum bu mektubu sana. Çınara sakladığım birçok mektuptan biri bu, yalnız sayılmaz arkadaşlarının yanında.

Yıllar akıp gidiyor, Minho.

Bu süreçte nerede ne yaptığın hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Seni otogardan alıp otogara bıraktığım minik maceralarını biliyorum bir.

Yongbok bile anımsıyor seni. Takip ettiğimi tahmin etse de ona seni hâlâ anlatmadım.

Nasıl anlatabilirdim Minho?

Gönlüme büyük geliyordun, yüreğimden taşarken oluk oluk parmaklarımı birleştirmiş avucuma dolmanı ağlayarak umuyordum.

Yongbok bunu anlayamazdı, Minho. Kin güderdi sana.

Bir düşmana ihtiyacın olursa çağır beni, Minho.

En büyük düşmanını ayna tutarak sana gösterebilirim.

Neden ağladın yine Minho? Kesin umutlarını baltalamış bir kör cahil oduncu. Ama merak etme sevdiğim. Benim ağaçlarım orman, saklan bende.

Ömrün boyunca beni hatırlama, tamam.

Ama bu mektubu ben verdiysem sana. Bu sene cesaret ettiysem. Bana umut bağışla.

Yüzünü izliyor muyum mektubumu okurken? Kıpkırmızı olmalıyım, utanç ve aşk kalbimi kanatsa da yanaklarıma al doldurur sen konu oldukça.

Yoksa yıllar sonra mı buldun mektubumu? Beni yollarda yıllarda kaybetmiş miydin merak ediyorum. Kutuda mı keşfetti kalbin kalbimi? Sadece mektubu vermiş olmayı umut ediyorum.

Minho, sevdiğim.

Mektubu ben vermediysem. Beni nerede bulacağını şaşırdığın bir gün ise bugün. Aramak da istiyor ise yüreğin.

Doğum gününü bekle.

Bu sefer kendimi belli edeceğim.

Ağlama, ağlama. Ben seninleyim.

O hüzünlü kuşları uçan gökyüzü gözlerinden öperim.

Minho hızlıca ilk mektubu aramaya başladı. Çok kötü hissediyordu, bu hissin ne olduğu hakkında bir fikri de yoktu.

O sırada anahtarlığı parmağından geçirmişti. Mektubu buldu.

Hyunjin Yongbok ile oturmuş birer fincan çayı huzursuzca içerken Yongbok dayanamayıp sordu.

"Neyin var senin, gerçekten? Asla sormadım diye merak etmiyorum sanıyor, kendi kendine iyice üzülüyor olabilir misin?"

Hyunjin kafasını kaldırıp gülümsedi, gözlerinde vefat etmek üzere minik bir kuş çırpınıyordu, Yongbok üşüdü.

"Ona şans verdim" dedi bir süre sonra Hyunjin, "Beni bulması için."

"Kim desem bilmiyorum sanacaksın. Hassassın Hyunjin, kırılmanı kaldıramıyorum."

"Ay çöreğinden yemeye geldim değerli dostum" dedi Hyunjin huzursuz bir nefes sonrası, "Tüten bir bardak ithal çay ile düşüncelerime daldıysam özür dilerim."

"Lütfen" dedi Yongbok, kibarca tabağı işaret etti.

Minho fırından içeri baktı. Hyunjin o dostuylaydı, Yongbok. Gördüğü kadarıyla huzursuzdu, ay çöreği tabağında bütün olarak duruyordu.

Sonra sırt çantasını hızlıca sırtına geçirdi Minho, şehri terk etmek üzere otogara koştu.

Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Hyunjin ile bu acısını konuşmak istiyordu. Onun dizlerine uzanmak, yüzünü çenesinden yukarı izlemek de.

Ama çok kötüydü Minho. Dayanacak duvarı, tutunacak dalı yoktu. Sessiz yaşlarını silmeden koştu, koştu.

Otogarda göğe kaldıramadı başını. İlk kar yağıyordu. Hyunjin'i vardı bu şehirde. Minho ise gidiyordu.

Hyunjin eve geldiğinde yerdeki dağınıklığı fark etti. İçeri seslendi, kimse cevap vermiyordu.

Kalbi ağzına geldiğinde hüzünle üst kata koşturdu. Kapısını kapattığından emindi, aralık kapıdan içeri süzüldü.

Dolabı açıktı. Hyunjin kutunun yerde olduğunu fark etti, elini kalbine attı. Aşağı koştu bu sefer.

Minho'dan eser yoktu.

My Love From 2018 // HyunHo ✔️Where stories live. Discover now