13. Bölüm

7.7K 405 62
                                    

Yeni bölüm isteyen sevgili okurlarım, yıldızı parlatmayı ve yorumlar bırakmayın lütfen unutmayınız. :)

Gecikme için cidden çok üzgünüm...

Ve kapak yapma konusunda yetenekli olan veya böyle birini tanıyan bir okur varsa aramızda, özelden benimle iletişime geçerse gerçekten çok sevinirim, çok mutlu olurum.

Keyifli okumalar...

Altay hiç beklemediği bu isim karşısında adeta şok geçirdi. Kan kardeşi aşık olduğunu iddia ediyordu ve bu hayatta belki de hiç yaklaşmaması gereken bir kıza aşık olduğunu iddia ediyordu üstelik.

"Esin'in en yakın arkadaşı Güneş 'ten bahsediyorsun değil mi, yoksa ben mi yanlış anladım?" diye sordu Altay. Şu an yanlış anlamış olmak için her şeyi yapabilirdi belki de.

"Evet Altay, Esin' in en yakın arkadaşı olan Güneş'ten bahsediyorum." dedi Bora ciddiyetle.

Altay büyük bir sinirle ayaklandı ve oda içerisinde volta atmaya başladı. "Sen ne saçmalıyorsun Allah aşkına! Sen o kızı tanımıyorsun bile. "  dediğinde, Bora onun bu tepkisini anlayabiliyordu. Güneş ile bir defa bale gösterisinde, bir defa parti de birkaç defa da barda karşı karşıya gelmişlerdi. Bir de onu takip ettiği akşam, hayatını kurtardığında tabi. Lakin bunun dışında karşıya karşıya hiç gelmemişlerdi. Bora öyle dipsiz bir kuyuya öyle bir şekilde fırlatılmıştı ki, birkaç kez göz göze geldiği bir kadına deli gibi aşık olmuş, aylarca onu gizliden takip etmiş ve hatta onun için bar bile satın almıştı. Bunlardan Altay 'ın haberi yoktu elbette. Fakat Bora' nın da elinden gelen  hiçbir şey gerçekten yoktu. Aşk bir plan bir program tanımamış bir anda genç adamı deli divaneye çevirmişti. Belki o da sonunu göremediği bu çukura bu şekilde düşmeyi istemezdi. Ancak artık avuçlarında ela gözler olmadan yaşamayacağı gibi bir gerçek vardı.

"Ben Güneş 'e aşığım Altay. Ve bunun hesabını sana vermeyeceğim." dediğinde, Altay onun gözlerinde ki kararlılığı yalın bir şekilde gördü. Lakin biliyordu ki böyle bir şey kimseye iyi gelmezdi.

"Nasıl Bora, sen tanımadığın bir kıza nasıl bu kadar emin bir şekilde aşık olduğunu iddia ediyorsun?" dediğinde, Altay belki yine haklıydı. Bora da nasıl olduğunu bilmiyordu fakat nereye baksa ela gözler her yere sanki bir güneş gibi doğuyordu. Üstelik Güneş hakkında o kadar çok araştırma yapmıştı ki, belki de artık onu Altay'dan ve hatta Esin'den bile daha iyi tanıyordu. Saçlarını at kuyruğu bağlamayı neden çok sevdiğinden, hayatında hiç sevgilisi olmamasından, gece kaç saat uyuduğuna kadar her şeyini her ayrıntısını ezbere biliyordu genç adam . Bora toy bir erkek değildi. Arzuyu da, tutkuyu da hoşlanmayı da, bu güne kadar karşı cinse karşı hissedilebilecek ne kadar duygu  varsa yaşamıştı. Ve Güneş asla onun hayatı için sıradan ya da herhangi bir kadın değildi. Onu göremediği her an sanki boğuluyordu, bundan daha ötesi kesinlikle olamazdı.

"Ben emin olmadığım bir şeyi dilime taşımam zaten Altay. Yılardır arkadaşımsın, benim kan kardeşimsin, eminim beni bu kadar da olsa tanıyorsundur. Güneş 'e aşığım, bu kadarını bil ve beni daha fazla sorgulama. Zamanla neyi, nasılı göreceksiniz zaten." Altay, Bora' yı umutsuzlukla dinliyordu. Bora, soğuk kadınları değil, etrafında pervane olan kadınları severdi. Üstelik Güneş, Esin'den bile küçüktü, Bora'nın şimdiye kadar birlikte olduğu kadınların tamamı yaşı büyük ve olgun kadınlardı. Bora 'nın sözde hislerinin elle tutulabilecek bir yanı hangi açıdan bakarsa baksın yoktu. Üstelik Güneş' in tepkisini de kestiremiyordu.

Bora sonunu hiç umursamadığı büyük bir macerayı başlatmıştı ancak bunun henüz farkında dahi değildi.

*****

"Fal bakmayı bilir misin Hazal?" diye sordu Esin tatlılıkla. Hazal ile bir arkadaşlıklarının başlayacağını, onunla ilk karşılaştığı saniye anlamıştı. O yardım gününde birbirine fazlasıyla ısınan ikili sonrasında da görüşmeye devam etmişlerdi. Ve şimdi bir kafede buluşmuş, birlikte kahve içiyorlardı. "Çok bilmem ama senin için sallarım bir şeyler. Kapat bakalım."  diye cevapladı Hazal da tatlılıkla. Bu kadın gerçekten çok tatlı ve sevecen bir kadındı. Eğer şimdi Güneş olsaydı burada kesinlikle fal bakmak gibi şeylerin dünyanın en aptalca şeylerinden biri olduğundam bahseder ve Esin ile dalga geçerdi. Fakat Hazal öyle değildi. O mantıksız da bulsa bir şeyi, karşısındakini kırmamak için ayak uydurur, uyum sağlardı. Esin, Güneş'i çok seviyordu, o onun en yakın arkadaşıydı. Ancak her insan kendi içinde olumlu veya olumsuz pekçok özellikle, bambaşka karakterler taşıyorlardı. Ve bakıldığında Hazal, Güneş ve hatta Esin, üçü de birbirinden oldukça farklı insanlardı.

"Güneş' i de getirseydin keşke. Onu da en az seni sevdiğim kadar sevdim. Gerçi o benden galiba pek hoşlanmadı ama..." diye geveledi Hazal. Güneş kapalı bir kutuyu anımsatmıştı ona, çok tanıma fırsatı olmasa da gözlemleyebildiği kadarıyla. Çok konuşmuyor, samimiyet kurmuyor, kendinden bahsetmeyi hele hiç sevmiyordu. Ama çekici bir tarafı vardı işte. Hazal bile kendi karakterine fazlasıyla zıt olan o kızla konuşmak, onunla arkadaşlık kurabilmek isterdi.

"Ya lütfen öyle deme, sen hoşlanılmayacak biri asla değilsin Hazal. Güneş benim kadar sıcak kanlı değildir, yeni insanlar tanımayı da pek sevmez. Soğuk tavrı o yüzdendi yani, sana özel kimsenin bir şeyi zaten olamaz."

"Biliyorum Esin, kötü bir şey demek istemedim zaten Güneş hakkında. Hatta şimdi burada olmasını gerçekten çok isterdim." dedi ve tebessüm etti Hazal.

*****

Güneş evine geldiğinde sanki kalbi göğsünde değil de karnında atıyormuş gibi hissediyordu. O mekandan çıktıktan sonra durmadan, nefes almadan evine doğru koşmuştu. Araba ile yarım saat olan mesafeyi o, koşarak yarım saatte bitirmeyi başarmıştı.

Düşünmek istemiyordu. Kalbi bedenini zorlasın, nefesi kesilsin, beyni bulansın ve zihni bu sayede hiçbir şey düşünmesin istiyordu. Korkuyordu, yanlış şeyler düşünmekten yanlış yollara sapmaktan cidden çok korkuyordu.

Annesini bir erkek yüzünden toprağa verdiği gün hayatında bir erkeğe asla yer vermeyeceğine  yemin etmişti genç kız . Ve öyle de olmuştu. Yıllarca bırak kalbine bir erkeği almayı, kalbinin kapısına el değdirmelerine dahi müsade etmemişti. Onu isteyen çok erkek tanımıştı ancak herbiriyle arasına tel örgüler örmüş, o tel örgüleri çiğneme cesaretini göstermeye kalkışanları parçalamıştı. Ancak şimdi beyni ona gerçeği acımasızca fısıldıyordu, Bora 'yı def etmek hiç kolay olmayacaktı. Çünkü daima mantık çizgisinde hareket et bedeni, ilk defa bu kadar farklı ve cezbedici duygulara ev sahipliği yapıyordu.

Şişlerin üzerinde okuduğu herbir şiir oraya kendisi için kazınıyordu. Bora bunu onun için yapıyordu. Bir erkek bu kadar ince ruhlu bir eylemi yalnızca Güneş için yapıyordu. Bora onun hayatını kurtarmıştı. Bora, o adam onun kurallarla dolu dünyasına nasıl böyle izinsizce dalmıştı!

Hayatı boyunca , onu etkileyebilecek, onu ele geçirmeyi başarabilecek asla bir erkeğin olmadığı konusunda hep çok büyük laflar etmişti.

Belki de şimdi ettiği tüm büyük lafları teker teker yutma vaktiydi.

Güneş, boğıza atılan düğün ile tek eliyle boğazını kavradı, hafifçe ovaladı ve fısıldadı. "Çok korkuyorum."

YEİSWhere stories live. Discover now