30. Bölüm

3K 235 85
                                    



Yorum yapmayı ve vote bırakmayı lütfen unutmayınız. :)

Bora, avına baktı. Onunla en son görüşmelerinin, o ihanetin sonrasında bir yıldan fazla bir zaman geçmişti.

İstediği ne miydi? Üzerine atlamak, onu binlerce parçaya ayırmak, onu yıllar önce ölümden aldığı gibi, bu defa ölümün kucağına atmak, onu yok etmek...

Fakat bunu yapmayacaktı. Onlar kendisini viraneye dönüştürdüklerinde tek bir kurşun sıkmamışlardı. O da aynen öyle yapacaktı. Altay ve Güneş ölmekten daha beter olacaklardı lakin Bora tek bir kurşun dahi atmayacaktı.

"Böyle önemsiz detayları, bana bırakma Adnan. Önemli işlerim var." dedi Bora ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı.

Altay ise sanki felç geçirmiş gibiydi. "Bora!" diye seslenmek geliyordu içinden fakat yapamıyordu. Sanki vücudu gibi dili de felç olmuştu. Yaşadığı koca şaşkınlık onu felçli bir adama dönüştürmüştü.

Bu, Bora'ydı.

Kendisini sekiz yıl önce ölümden kurtaran o adamdı. Aylar önce kurşunsuz canını aldığı adamdı.

Lakin, sekiz yıl önce Serseri Bora olarak hayatına giren bu adam, şimdi ise Bora Arslanoğlu olarak çıkmıştı karşısına.

Onun iyi olduğunu görmek için aylarca bir sürü izbe sokak, gecekondu mahallesi dolaşmıştı. Ama Bora sanki sırra kadem basmıştı. Ne değişmişti? Şimdi nasıl karşısına bir patron sıfatıyla böyle çıkmıştı, Altay kestiremiyordu. Ve zihni öylesine büyük bir şokun kucağına düşmüştü ki, mantıklı düşünemiyordu bile.

Bora Arslanoğlu, bu isim nefes aldığı her an kulaklarında çınlayacak, son nefesinde bile beynini terk etmeyecekti.

"Efendim, isterseniz gidin artık. Birazdan güvenlik yanınıza gelebilir, nahoş bir durum yaşanmasını istemeyiz."

*****

"Bora Arslanoğlu." diye mırıldandı Altay.

"O olduğuna emin misin Altay, bu adam çocukluğunu o fakir gecekondu mahallelerinde geçirmemiş miydi? Bir holding patronu olarak anılmak, mümkün bile değil." dedi Poyraz.

O günden sonra hep düşünmüştü Poyraz. İki seçenek vardı. Ya Bora hayatına yine eskisi gibi devam edecek ya da karşılarına yeniden çıkacaktı.

İstediği şey, Bora 'nın yaşanan her şeyi unutması, hayatına devam etmesi, kendine yeni bir sayfa açması olmuştu. Altay da kendisi de zengin ve tanınan iş adamlarının oğullarıydı. Fakat Bora onlar gibi değildi. Onlara gücünün yeteceğini düşünmezdi belki de. Tamam, çok iyi bir eğitimi vardı. Türkiye 'nin en iyi okullarında burslu eğitim almıştı. Gecekondu mahallesinde yaşamaya devam etmesi, çalışmaya başladıktan sonra, biraz da içinde ki o serseri ruhun tercihiydi. Fakat bunlar şu an ki durum için yeterli değildi. Bir yanlışlık olmalıydı. Bir yalan olmalıydı.

"O olduğuna emin misin ne demek Poyraz?" diye sordu Altay ve kızarmış gözlerle Poyraz 'a baktı. "Bora diyorum sana. Geçmişte ki kan kardeşim, tanımamam, emin olmamam mümkün mü?"

"Ne yani? Çok çalıştı ve kendine bir holding kurdu. Sizin şirketin büyük hisselerini devralabilecek kadar da zengin oldu. Üstelik bunları böylesine kısa bir zamanda yaptı. Bir masal içinde değiliz Altay, bunun imkansız olduğunu biliyorsun."

"O holding Kemal Arslanoğlu 'nun. Adam, Kemal Arslanoğlu' nun oğlu dedi. İnternetten kurcala Poyraz." dediğinde, Poyraz vakit kaybetmeden diz üstü bilgisayarını aldı. Bora, yıllarca farklı bir soy isim kullanmıştı oysa ki.

YEİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin