GELECEKTEN UZUN BİR KESİT

4.9K 240 100
                                    

Hazal, önünde ki vazo içerisinde yer alan yapay çiçeği izliyordu. Bakışları boş ve anlamsızdı. Oldukça kuvvetli bir umutsuzluk, insanın üzerine sinen ve hiç çıkmayan bir leş kokusu gibi sinmişti tüm ruhuna. Kendini koca bir okyanusun tam ortasında hissediyordu. Sanki yüzme bilmediği halde gerçek anlamda inanmıştı kıyıya çıkabileceğine fakat tüm çırpınışları, onu daha fazla dibe batırmaktan daha iyi bir şey yapamamıştı. Ciğerlerine su yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Bir noktadan sonra ciğerleri parçalara ayrılacak ve ölüm tek sonuç olarak önüne serilecekti.

Korkuyor muydu, artık buna dair bir fikri bile yoktu.

Canavarının elinden kurtulmayı başaramadığı her an sanki yaklaşıyordu adım adım ölüme.

"Sende biraz bile mi vicdan yok? " diye sordu. Yüzünde güçlü bir kadının sahip olduğu o ifadeden daha çok, istediği şeyi babasına yaptırmayı başaramamış küçük, masum bir kız çocuğunun ifadesi yatıyordu.

" Var gibi mi duruyor? " diye sordu Bora. Vicdansızlık sıfatı onu sinirlendiren bir şey değildi, aslında duymak istediği belki de tek şeydi vicdansız olduğu.

" Sana hiç bir şey yapmadım, öncesinde ve bana yaptıklarının sonrasında. " dedi. Ne bu adamın ona yaptıklarını hak edecek tek bir şey yapmıştı, ne de yaşadıklarından sonra intikam namına tek bir şey yapmaya cesaret etmişti. Kendinden çalınıp götürülenlere karşı gıkını çıkartma hakkına bile sahip olmadığı gösterilmişti. Susmak vermeye gücünün yettiği tek tepkiydi.

Altay 'ı artık yoktu. Sevdiği adama olan inancı bile o fotoğraf karesinden sonra yerle bir olmuştu. Hayalleri bitmişti. Yaşama sevinci yok olmuştu. Annesi bile günlerdir onunla konuşmuyor yüzüne bakıyordu. Karıncayı bile incitmeye kıyamayan bir kadına nedensiz bir bedel kesilmiş, annesi bile ondan nefret eder hale gelmişti.

"Senin gibi bir sürtük bana bir şey yapamaz zaten. " dedi Bora, sesi karşısında ki kadının midesini bulandırıyordu ama bunu önemseyen veya önemseyebilecek biri değildi.

Kadınlar midesini bulandırıyordu. Aslında tüm insanlar, tüm dünya midesini bulandırıyordu.

" Altay'dan intikam almak istiyorsun. Altay, Poyraz ve sen... Üçünüzün birlikte çekilmiş bir fotoğrafınızı gördüm. Bir geçmişiniz var. Lanetini bana da bulaştırdığın bir geçmiş. " dedi Hazal kısık ve çekingen bir sesle ve asıl dikkat çekmek istediği noktaya ulaştı." Ama ben masumum. Yeter artık! "

Bu pislik, insafsızlığın diğer adıydı.

Ondan tiksiniyordu.

Hazal hiçbir şeyden bu kadar tiksinmemişti hayatı boyunca.

"Bunun pek de bir önemi yok. " dedi Bora. Masumiyet... Bir kadının masum olduğuna inanmak ona artık koca ve saçma bir yalan olarak geliyordu yalnızca. Hiç bir kadın masum değildi artık onun kitabına göre. Her kadının içinde doğdukları andan itibaren bir fahişe yatardı. Bunu yaşayarak görmüştü, en acımasız şekilde öğrenmişti.

Kötülüklerin asıl mimarı o haysiyetsiz kadındı.

Güneş 'e inanmıştı. O bir fahişe ve aynı zamanda bir katildi. Bora' yı öldürmüştü, bir canavarın doğmasına sebep olmuştu. Aylar önce Altay piçiyle sırra kadem basmıştı. Aylar boyunca ikisi birlikte yok olmuşlardı. Sonra Altay bir anda ülkeye dönmüştü. Fakat yalnız dönmüştü. Güneş, lanet kadın sanki yerin altına saklanmıştı. Bir iz yoktu. Eğer ona dair bir iz yakalayabilseydi, onu bulabilseydi, herhalde Güneş, şimdi Hazal 'ın yaşadıklarının belki de yüz katını çoktan yaşamış olurdu .

"Seni sevdiğine inanıyor musun? " diye sordu Bora ama aldığı cevap kendisine anlamsızca bakan sönük bir çift göz oldu." Altay'ın seni gerçekten sevdiğine inanıyor musun? "

" Bilmiyorum. " dedi Hazal ama asla kalbi aynı şeyi söylemiyordu. Altay onu sevmişti, seviyordu. Sevdiği adamın kalbi kendisine aitti. Buna en ufak bir şüphesi yoktu, olmamıştı, olmazdı. Adı kadar emindi. Pek çok şeye olan inancını kaybetmişti yaşadıklarından sonra ama Altay'ın kendisini sevdiğine adı kadar emindi.

Gözünü korkutan, güvenini kıran Altay 'ın geçmişiydi. Gölgesi onu da yutan geçmişi.

"Masumlar yalan söylemezler. " dedi Bora alayla." Seni sevdiğine inanıyorsun ki seni gerçekten seviyor. Nedense seni sevdiğine ben de inanıyorum. Aslında buna inanmam, belki de böyle bir oyuna bir maşa seçilmenin en büyük sebebidir. Bir gün diyeceksin ki 'Keşke Altay için, tıpkı Güneş gibi ben de yalan olsaydım.' Belki o zaman bu intikam oyununda payına böyle büyük bir rol düşmezdi. "  dedi Bora, bakışları bir cehennem zebanisini andıracak kadar korkunçtu." Ve, " dedi asıl konuya gelerek." Bir insanın canını, sevdiği insanın canının yakılmasından başka bir şey bu kadar fazla yakamaz. Sevdiği insana verilmiş en ufak bir zarar, kendisine verilecek binlerce zarardan daha büyük ve güçlü bir etki taşır. " dedi Bora ve Hazal'a doğru eğildi, ellerini masaya yasladı." Bu açıdan, Altay denen pezevengin canını yakmak için senden daha iyi bir maşa bulmak sence mümkün mü? " dedi ve doğrularak Hazal'ın önünde dimdik durdu." Ben söyleyeyim, imkansız. "

Hazal bakışlarını yeniden yapay çiçeğe çevirdi ve gözünden akacak damlayı var gücüyle engellemeye çalıştı.  Güçsüz biri gibi görünmek istemiyordu artık.

Gün gelecek, kadınlara yapılan bu eziyetin hesabını tüm dünyadan soracaktı, buna inancı ile güçlü kalmaya çalışıyordu.

" Buradan gitmek istiyorum, yalvarırım artık beni rahat bırak. Ya öldür beni ya rahat bırak. Ben bir insanım, senin gibi şerefsiz bir pisliğin maşası değilim. Şu an karşısında oturup, seni dinliyor olmak bile midemin bulanmasına sebep oluyor. Sen bir insan kesinlikle olamazsın. " dedi hüzünlü ve net bir sesle.

Tüm dünyayı ateşe vermek ve kötü insanların cayır cayır yandığını görmek istiyordu.

" Seni buraya sohbet etmek için getirtmedim aptal kadın. Söylemen gereken şey, buradan gitmek istediğin değil, yeni görevinin ne olduğunu sormak olmalı bence, " dedi." İnan bana bu çok daha mantıklı. "

Hazal, yüreğine kurşun yemiş gibi alevli bir acı hissederken, acıyla sordu." Yeni görev mi? "

Bora olumlu anlamda başını salladı.

" Poyraz'la yatmanı istiyorum. "

YEİSWhere stories live. Discover now