2

4.7K 173 16
                                    







Medya: Ege Şekercizade


..
Gözlerimi açtığımda en son kendimden geçtiğim yerdeydim. Banyoda boylu boyunca uzanmış öyle de bayılmıştım büyük ihtimalle. Oturur hale gelirken yerdeki ufak şeffaf poşetin üzerine yapıştırılmış kağıda baktım. Bayılmadan önce kullandığım şey çok ağırdı. Evet, beni biraz idare ederdi ama yeniden ihtiyaç duyduğumda artık eskiden kullandıklarım beni doyurmazdı. Daha fazlasını isterdim.

Büyük ihtimalle kriz geçirirken ne kullandığıma bakmadan almıştım direkt. Sonuçları hiç iyi olmayacaktı. Ayağa kalktım ve gördüğüm peçeteden birkaç parça kopardım. Yerdeki hap tozlarından kalanları iyice aldım peçetenin üzerine. Sonra da tekrar eğilip şeffaf poşeti aldım. Poşetin içine tozu koyduktan sonra ağzını sıkı sıkı kapattım. İhtiyacım olabilirdi sonrasında. Elimdekiler kriz anında yetmezdi. O yüzden arta kalanlarla idare etmek zorundaydım.

Banyodan çıkıp odaya girdiğimde duvardaki saate baktım.

03:55

Daha sabahın körüydü. Üzerime hırkamı geçirip çıktım odadan. Görünürde kimse yokken camdan dışarıdaki adamları gördüm. Bunların korumaları mı vardı? Atlatmak zor olacaktı anlaşılan.
Salona girip bahçeye çıktım. Bu tarafta kimse yoktu. Evin arkasına doğru yürüyüp yaprakların sardığı duvara tırmandım. Fazla yüksek değildi. Hem uzun boyum da yeterince yardımcı olmuştu bana.

Zaten bir koşarken bir de kaçarken işime yarıyordu.

Yola atladım. Arkama bakmadan koşmaya devam ettim. Yürüyerek uzun sürecek olsa da takmadım ve eskiden yatıp kalktığım sokaklara doğru yol aldım. Bir saat kadar yürüdükten sonra girdim o pis sokağa. Eğilip nefeslendim. Dağ başında oturuyorlardı sanki amına koyayım!

"Vay, vay, vay! Kimler gelmiş bizim sokaklara. Prenses, hoş geldin." Melik'in sesi kulaklarıma gelirken dikleştim ve göz göze geldim onunla. Gülümseyerek bakıyordu bana. Bende gülümsedim. "Hoş buldum, canısı."

Evet, Melik satıcıydı ve ona iyi davranmak zorundaydınız. İlk adını duyduğumda Melik diye isim mi olur demiştim. Sonrasında Melik'in onun takma adı olduğunu öğrendim. Gerçek adını bilmiyordum. İlgimi de çekmiyordu zaten. Ben sadece ondan alacağım mallarla ilgilenirdim, o kadar.

Bana da prenses diyorlardı. Dedesinin prensesi. Dedem tanınan bir iş adamı olduğu için çoğu tanımıştı beni. Özellikle para avcıları. Şerefsizler, ne çekmiştim onlardan.

Benim burada olduğumu gizlemelerini istemiştim. Yapmışlardı da. Bana ulaşmak isteyen kimse bulamadı yerimi. Sakladılar beni. Sanırım sokağın sevdiğim tek özelliği de buydu. Aramızda ne kadar kavga edersek edelim dışarıdan birisine karşı birlik oluyorduk.

"Hayırdır? Niye geldin?" Melik'in sesi beni kendime getirirken güldüm. "Sence?" Kolunu omzuma attı. Beni kaldığı yere doğru çekerken ona ayak uydurdum.

Melik isteyerek başlamamıştı bu işe. Zorda kalmıştı. Babasının tehditleri ölüme kadar gittiğinde dayanamamıştı artık. Ben kendimi zehirlemem diyerek babasına ağladığını hatırlıyorum. Babası da pis pis gülerek milleti zehirlersin sen de o zaman demişti. Adi herif!

Melik yeniydi buralarda ama çok çabuk sevdirmişti kendini. Ondan önce Erdi vardı. Orospunun doğurduğu. Tam bir pezevenkti. Paran yoksa ayağının dibinde dahi kıvransan gelip ağzına bir parça toz sürmeyi bırak dönüp bakmazdı bile. Çok acımasızdı şerefsiz! Onun bu hareketleri topluluğu sinirlendirince bir gece öldürdüler bunu. Gözlerimin önünde oldu. Bizzat izledim acı çekişini. Ufacık bir üzüntü dahi hissetmemiştim.

Ege'den TarafOnde histórias criam vida. Descubra agora