Prologue

406 15 50
                                    

"belki."
- senin ve benim hikayem

Elimdeki kanlı bıçağa bir kez daha baktım. Bıçağın ucundaki bir damla kan yere düşerken, etrafımın bir an için sessizleştiğini fark ettim ve bakışlarımı ona kaldırdım.

Aleksander tam karşımda duruyordu.

Yüzündeki ifadenin aynısının bende de olduğunu biliyordum. Aynaya ihtiyacım yoktu, çünkü aynam tam da karşımda duruyordu.

Ufacık bir hamleme bakardı.

Ufacık bir hamleme bakardı ve onu burada, tam da burada, öldürmek çok kolay olurdu. Ama yapmadım.

Ve neden yapamadığımı ikimiz de çok iyi biliyorduk.

"Alina."

Adımın seslenildiğini duyduğumda, omzumun üzerinden bakmakla yetindim. Daha fazlasını görmeye dayanamayacağımdan korkuyordum. Birisinin başını olumsuz anlamda salladığını gördüm. Onlara Mal'ı kurtarmalarını ve hayata geri döndürmelerini söylemiştim ama biliyordum ki başarısız olmuşlardı. 

Şimdi elimde en yakın arkadaşımın, belki de ilk ve tek kez kendimden çok sevebileceğim adamın kanı vardı. Bana bir hiç uğruna ölmek istemediğini söylemişti. Öyle de olacaktı. Ölümü anlam kazanacaktı.

Mal'ın öldüğü ilk andan itibaren gücümün giderek azaldığını fark etmiştim ve askerler onlara birden gelen gücü kullandıklarında, savaştıklarında ve başardıklarında gücüm artık bende değildi.

Aleksander'da da değildi.

Gücümün gitmesine rağmen aramızdaki o bağın hala daha devam edebiliyor olması saçmalıktan başka bir şey değilken, Aleksander'ın da güçlerini kaybettiğini fark etmem çok uzun sürmemişti. O yüzden ikimizde birbirimize bakıyorduk. Neler olacağını biliyorduk.

Ona doğru birkaç adım attım. Kolumdaki yaranın ve bileğimin ağrısını yeniden hissettim. O kadar kan kaybetmeme rağmen hala daha ayakta olabilmem gerçekten ilginçti. Ama artık bazı şeyler beni şaşırtmıyordu.

"Böyle mi bitecekti?" Elimdeki bıçağa kaçamak bir bakış attı, sonra bakışları yeniden yüzümü buldu. Konuşurken yutkunduğunu görebiliyordum. "Aşkını öldürdüğün bıçağınla beni de mi öldüreceksin?"

Hala daha nasıl bu kadar rahat konuşabiliyordu? Artık karanlığın onun hükmünde olmadığının farkında değil miydi? Onu öldürmem gerçekten de çok kolay olurdu ve Aleksander bu durumla dalga geçiyordu.

Yoksa buraya her şeyi göze alarak mı gelmişti?

Bu soruların cevabını istersem kolay bir şekilde alabilirdim. Aramızdaki bağa ulaşmam ve tek bir soru sormam işten bile değildi. Ama yapmadım. Şu an bunu öğrenmek istediğimden emin değildim.

Elimdeki bıçağı yere attım. Arkamdaki birkaç kişinin dudaklarından kaçan şaşkınlık nidalarını duyabiliyordum.

"Ölüm senin için bir kurtuluş olurdu, bunu biliyorsun, değil mi?"

"Gerçekten bir azize olma şansını kaçırıyorsun." Etrafına bir bakış attı. Bazı yerlerde savaş hala devam ediyordu ama artık Diyar o kadar da karanlık değildi. Bir şeylerin sonu gelmek üzereydi. Kaybettiğini o da çok iyi biliyordu. Tekrar bakışlarımız denk geldi. "Beni burada öldürerek en başından beri yapmak istediğin şeyi yapabilirsin."

"Sen de müritlerin tarafından şehit mi ilan edileceksin? Hatta, onların gözünde bir kahraman olursun. Bir azizeye karşı savaşırken şehit düşen bir kahraman."

Back to the Start | DarklinaWhere stories live. Discover now