Bölüm 4 - Sır

166 9 5
                                    

etrafındaki dünyayı ateşe verdi ama ona bir alevin dokunmasına asla izin vermedi.

Ara sıra bilincim yerine geliyordu ama bu çok uzun sürmüyordu. Işıklar, kapalı gözlerimin ardından bile beni rahatsız ediyordu. Hareket edemiyordum. Sanki yine Nikolai'nin gemisindeki kamarada gibiydim. Sadece etrafımdaki konuşmaları duyabiliyordum ama cevap veremiyordum.

"Ona bir iksir daha veremeyiz." Sesin sahibinin David olduğunu tahmin ettim.

"Ama dinlenmesi lazım. Çok fazla kan kaybetti." Bu Genya idi. Sesi çok... Çok kötü geliyordu. Ağlamış mıydı? Bir öneride bulundu. "Nabzını düşürsek?"

"Kalbi bir kere daha mı dursun?" Bu da Zoya idi. Hepsi yanı başımdaydı. "Çok akıllıca bir fikir gerçekten."

"Ne?"

Aleksander?

Her şey herkesin gözü önünde yaşanmıştı ve hep bir araya gelerek tahmin edemeyeceğim bir şekilde ilginç bir dörtlü olmuşlardı.

"Sen bilmiyorsun, değil mi? Beyaz Katedraldeki bütün olanlardan ve sizin gösterinizden sonra Alina'nın kalbi durdu. Ölümden döndü."

Bu Zoya'dan duyduğum son cümle oldu ve bilincim yine kapandı.

*

İçerisi karanlıktı. Birkaç mumun yanıp sönen ışığını seçebiliyordum. Hala daha o gecede miydik? Yoksa üstünden günler mi geçmişti? Yutkunmaya çalıştım ama boğazım kupkuruydu. Bakışlarımı biraz daha odanın içinde gezdirince burasının saraydaki süitim olduğunu anladım. Hala daha kafamın içinde yerine oturmayan taşlar vardı.

Olaydan sonra ne olmuştu? Geceyi suiistimal etmeye çalışan hangi devletti? İşbirlikçileri de var mıydı? Nikolai uzun bir zamandan sonra ilk defa ülkeler arasında barışın sağlanmasına vesile olmuştu. Bu gece bu barış kararlarını değiştiren şey neydi, merak ediyordum.

Umarım bana saldıran kimse, yakalanmıştır.

Başımı yana yatırdığımda, Aleksander'ı fark ettim. Yatağımın hemen yanındaki sandalyede oturuyordu. Daha doğrusu, vücudunun bir kısmı sandalyesinde bir kısmı ise kollarının üzerine başını yaslamış bir şekilde yataktaydı.

Ne zamandan beri burada böyle duruyordu? Uyuyor muydu? Rahat bir pozisyon olduğunu sanmıyordum.

Ona yakın olan elimi biraz uzattım. Parmaklarımın saçlarının arasında dolaşması çok zor olmadı. Daha öncesinde onu böyle uyuyorken gördüğümde yüzüne yumruğumu indirirken, şimdi ise şefkatle elimi saçlarının arasında gezdiriyordum.

İkimizde fazlasıyla tezattık.

Aleksander'ın hareketlendiğini hissedebiliyordum. Başını, alnını yasladığı kollarından çekti ve bakışlarını bana çevirdi. İçeride yeteri kadar ışık olmamasına rağmen yorgun olduğunu görebiliyordum. Sonrasında, uyandığımın ve ona baktığımın farkına varmışçasına bana doğru yaklaştı.

"Hey."

Tebessüm etmekle yetindim. Sesimin nasıl çıkacağından emin olamadım.

"Ağrın var mı?"

Mırıldandım. "Hayır."

Güzel. Sesim çok kötü değildi.

Vücudumda bir ağrı hissetmiyordum. Bacaklarımı oynatabiliyordum. Aynı şekilde ellerimi de. Sol tarafımda bir tuhaflığın olduğunu hissedebiliyordum ama bu beni rahatsız etmiyordu.

Aleksander alnıma düşen saçlarımı çekti.

"Ne oldu?"

"Vuruldun. İçlerinden bir tanesi nasıl olduysa balo salonuna silah sokmayı başarmış."

Back to the Start | DarklinaWhere stories live. Discover now