Bölüm 17 - Son Gece

116 6 55
                                    

hikayedeki kötü adam olarak hatırlanacağını düşünüyor. ama ona kötü adamın genellikle genç kızı kilitleyip anahtarı atan kişi olduğunu söylemeyi unuttum. beni dışarı çıkaran oydu.

Yuri ile olan umut verici ama bir o kadar tatsız olan konuşmamızın ardından, Soldat Sol'un kurduğu kamp alanına geri döndük.

Hem birçok önemli bilgi öğrenmiştim hem de yüzüme tokat gibi çarpan gerçeklerle kafamın içinde baş başa kalmıştım.

Aleksander ile kaldığımız çadırın içine girerken, ona ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Bu kaderin bir şakası falan olmalıydı. Geçen sene yapamadığımı, bu sene yapacaktım. Yapmak zorundaydım.

Aleksander'a sormak istediğim birçok soru vardı. Bu ritüeli biliyor muydu? Biliyorduysa, neden daha önce bana veya bir başkasına söylememişti?

Yuri bu genç yaşına rağmen birçok detayı biliyorken, aslında bu sorularımın cevabını da tahmin etmem gerekirdi.

Aleksander'ın ölümden korktuğuna ihtimal vermiyordum ama bunun işe yaramayacağını düşünmüş olmalıydı ki konusunu bile açmayı gerek görmemişti. Artık bunu benden nasıl saklarsın ya da bunu bana nasıl söylemezsin şeklinde konuşmalar yapmak istemiyordum. Kavga etmek istemiyordum. Bunlar bizi hiçbir sonuca götürmüyordu çünkü. Elimizdekileri en iyi şekilde değerlendirmeliydik.

Bir elim dudaklarımın üzerinde gergince gidip geldi. Cümlelerimi, düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum.

Aleksander'ın kalbine dikenli bir dal saplamam bekleniyordu. Merzost'tan kurtulmamız için ikimizin de bir bedel ödemesi gerekiyordu. Ama asıl bedeli ödeyecek olan kişi, Aleksander'dı. Ben sadece bir aracı olacaktım. Her ne kadar bu makul bir sonmuş gibi düşünülecek olsa da beni rahatlatmıyordu.

En sonunda dayanamayarak Aleksander'a döndüm ve sordum.

"Biliyor muydun?"

Aleksander cevabını sadece başını sallayarak verdi. Onun da yüzündeki ifadeden anladığım kadarıyla kafası karışıktı. Şu sıralar ikimizin de kafası karışıktı. Sınırda yaşanan olaylar, Merzost ve ortaya çıkan Yıldızsız Aziz dedikoduları...

"Sadece bir ihtimal olarak düşünmüştüm." Derin bir nefes aldı ve duruşunu düzelterek, omuzlarını dikleştirdi. Şimdi kendinden daha emin duruyordu. "Ta ki Yuri bunun mümkün olabileceğini söyleyene kadar."

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemiyordum. Aleksander'ın kalbine bir dal saplayacaktım.

Nefesimi dışarı verdim. "Dikenli akasyayı nereden buldun da Küçük Saray'ın duvarına yerleştirdin?"

"Dediğim gibi, annem vermişti. Açıkçası onun da nereden bulduğunu bilmiyorum. Sadece yanından ayrılmadan önce onu bana verdi ve saklamamı istedi."

Çadırımızın bir köşesine kurulan masaya doğru ilerledi ve kenarına yaslandı. Onu böyle görmek bana her seferinde ilk tanışmamızı hatırlatıyordu. O zaman da buradaydık, bu kamptaydık. Evet, artık çadırı o kadar büyük ve gösterişle kamp alanının en önemli bölgesinde bulunmuyordu ama ikimiz yine buradaydık.

"Küçük Saray inşa edilene kadar onu saklamak benim için çok zordu. Her seferinde yanıma almam gerekiyordu. Kral'a hizmet ederken bunun ne kadar zor olabileceğini tahmin edersin. Zaten fazlasıyla dikkat çekiyordum, geçmişle olan bağlarım yüzünden."

Küçük Saray'ın inşa edildiği dönem, Diyar'ın ortaya çıkışından sonraki zamanlara denk geliyordu. Aleksander'ın Diyar'dan önce kendisini Kral'a ve saraya kabul ettirebilmesi için bir zamanı olmamıştı çünkü, ona böyle bir imkân tanımamışlardı. O zamanlar Karanlık Soy hikayesi ortaya çıkmış olmalıydı. Herkes Aleksander'a başarılarından dolayı hayranlık duyarken, bir yandan da korkuyorlar ve çekiniyorlardı. Bir de yanında devamlı böyle önemli bir eşya taşıması, onun için de tehlikeli olabilirdi.

Back to the Start | DarklinaTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon