Bölüm 19 - Azize

75 7 18
                                    

ona uzanıyor. kendisine. fark yok. şimdi anlıyor. ona tutunuyor; o ise ona tutunuyor, birbirlerine tutunuyorlar ve her şey karanlık, her şey aydınlık, her şey çirkin, her şey güzel, her şey acı, her şey keder, her şey asla, her şey sonsuza kadar.

Bilincimin yavaş yavaş yerine geldiğini hissediyordum.

Yattığım yer, sert bir zemin değildi. Ama sırtımda baş gösteren bir ağrı vardı. Aynı şekilde başımda da bir ağrı vardı. Yine de hızlıca kurulmuş bir yataktaymışım gibi hissediyordum. Oysaki başımın Diyar'ın sert ve kuru toprağına nasıl çarptığını hatırlıyordum. Yine de emin olamadım.

Aleksander...

Neler olmuştu? Orada tam olarak neler olmuştu?

Ritüel için yaptıklarımız hiçbir işe yaramamış mıydı yoksa?

Kaşlarımı çatarak, gözlerimi aralamaya çalıştım. Görüntü ilk olarak bulanık başlamış olsa da yavaş yavaş çevrem netleşemeye başladı ve bir çadırın tepe noktasını gördüm. Bu, müritlerin kurduğu o siyah çadırlara benzemiyordu. Soldat Sol askerlerinin kurduğu çadırlardandı. Uzandığım yer de sıradan bir yataktı. Demek ki biri veya birileri beni buraya olanlardan sonra taşımıştı.

Aleksander...

Başımı biraz yana çevirdiğimde, Nikolai ve Zoya'nın beni meraklı bir şekilde incelediğini gördüm. İkisinin de yüzünde hem endişeli hem de telaşlı bir ifade vardı. Ama Zoya'nın yüzü çok daha korkunç bir haldeydi. Kim bilir neler olmuş, neler görmüştü de bu şekilde bana bakıyordu?

Ne zamandan beri bu haldeydim?

"Ne oldu?" Boğazım kupkuru olduğundan sesim bir mırıltıdan farksız çıktı. Birkaç kez yutkundum ama bu beni rahatlatmaya yetmedi.

"Tam olarak ne olduğunu biz de anlayamadık." Nikolai yatağın yanında bulunan sandalyelerden birine oturdu ve meraklı bakışlarını yüzümde gezdirmeye devam etti. Sanki herhangi bir sorunumun olup olmadığını anlayabilecekmiş gibi beni inceliyordu. Ardından, başını kendi kendine salladı ve derin bir nefes aldı. "Her şey birden oldu."

Nikolai'yi anladığımı belirtircesine birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Bu hareketim bile başımın ağrısını arttırmaya yetiyordu. Başka derdim olmasa Nikolai'den bir Cellat çağırıp, beni bayıltmasını isteyecektim. Ama şimdi bunları düşünemeyecektim. Cevaplanması gereken başka birçok soru vardı.

Aleksander...

Diyar'dayken Zoya'nın çığlıklarını duyduğumu hatırlıyordum. İkisinden birisine bir şey olup olmadığını merak etmiştim.

Nikolai her ne kadar sağlıklı görünüyor olsa da sordum. "Sen iyi misin?"

"Evet." Yüzünden belli belirsiz bir tebessüm geçti ama bu çok uzun sürmedi ve bir elini koluma koyarak sordu. "Asıl, sen iyi misin? Seni bulduğumuzda baygın bir haldeydin. Hepimizi çok korkuttun."

Vücudumdaki birkaç yerin ağrısı dışından iyiydim, o yüzden sadece başımı sallamakla yetindim.

Başımı çarptığım sırada bayılmış olmalıydım. Ya da bütün o fazla güç beni kendimden geçirmişti ve sonrasını da hatırlamıyordum.

Kendi kendime mırıldandım. "Yuri bunların olabileceğinden hiç bahsetmemişti."

Hoş, onun da hiçbir suçu yoktu. Bunların olacağını bilmiyordu. Hiçbirimiz de bilemezdik zaten. Obisbaya ritüeli sadece kitaplarda geçen bir olaydı. Daha öncesinde kimse gözleriyle böyle bir ritüeli sonuçları ile görmemişti. Biz, bunca yıldan sonra bir risk alarak böyle bir işe girişmiştik.

Back to the Start | DarklinaWhere stories live. Discover now