Bölüm 14 - Bir Başına

112 9 37
                                    

aşkımız, labirentin içinden geçen iplik, yüksek tellerin altındaki ağ, bu tuhaf hayatımda güvenebileceğim tek gerçek şey oldu. bu gece sana olan sevgimin bu dünyada benden daha yoğun olduğunu hissediyorum: sanki benden sonra devam edebilir ve seni çevreleyebilir, seni koruyabilir, seni tutabilirmiş gibi. beklediğini düşünmekten nefret ediyorum.

Sonrasındaki günlerde Aleksander sessiz kaldı.

Ben de kaldım.

Oradaki durumunu tam olarak bilmediğimden, şansımı zorlamak istemedim ve sessiz kalmanın daha iyi olacağına karar verdim. Bir sonraki hamleyi eminim yeniden benden bekliyor olacaktı ama bu zevki ona tattırmak istemiyordum.

Nikolai ile olan son konuşmamızdan sonra dediklerimi düşüneceğini söyledi. Nikolai'nin beni anlayacağını biliyordum. Hızlı bir karar vermesini istemezdim, istediği kadar düşünebileceğini söyledim.

Zaman, benim için o kadar da hızlı akmıyordu artık.

Akşam saatlerinde, David bana son çalışmalarını gösterirken, yaptığı ayna sayesinde güçlerimi yeniden eskisi gibi kullanabileceğimin garantisini veriyordu. Prototip aynalara bakarken ister istemez aklım eski günlere, Küçük Saray'daki savaş hazırlıkları yaptığımız zamanlarımıza gitti. Sarayın çatısına bunların çok daha büyüklerini yerleştirmiştik ama sadece birini doğru düzgün kullanma fırsatımız olmuştu.

Bakışlarımı aynalardan çektim. Genya neler düşündüğümü anlamışçasına bana bakıyordu. Her şeyin zamanla düzeleceğini ve iyiye gideceğini söyledi. Gülümsedim ama bu, üzgün bir gülümsemeydi. Belki de biraz yorgun. Sorumluluklarım yeniden artmaya başlıyordu.

David'e çalışmaları için teşekkür ettim ve iyi geceler dileyerek onların yanından ayrıldım.

Sarayın koridorları boştu ve mum ışıkları ile aydınlanıyordu. Acele etmeden, yavaşça kendi süitime doğru yürümeye başladım. Ara sıra bazı hizmetkarlarla denk geldim. Başlarıyla selam verdiler ve iyi geceler dilediler.

Kendi süitime yaklaşmıştım ki başımı gayri ihtiyari bir şekilde sola çevirdim. Hangi kapıya baktığımı biliyordum, burası Aleksander'ın süitiydi. Müritlerinin yanına gittiğinden beri artık kapısında muhafızlar beklemiyordu.

Etrafımı kontrol ettim. Gelen giden yoktu. Bir an bile tereddüt etmeden kapıyı açtım ve odasına girdim.

Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra sırtımı da oraya verdim.

İlk defa odasına girmiyordum, bunu birkaç kez daha yapmıştım ama sanki şimdi yasaklı bir bölgeye girmişim gibi hissediyordum.

Bakışlarımı süitin içinde gezdirdim. Karanlıktı, tahmin edebileceği üzere. Havasız değildi, hizmetkarlar süitin günlük temizliklerini yapmış olmalıydılar.

Adımlarımı ilk önce çalışma masasının olduğu bölüme çevirdim. Burada olmasa bile masasının üzeri her zamanki gibi çeşitli kağıtlar, kitaplar ve haritalarla doluydu.

Masanın etrafını şöyle bir turlarken, yeniden kırmızı kapaklı kitabı gördüm. Bunu neden kaldırmadığını anlayamıyordum. Kendisi de söylemişti, çocuklar için yazılmış bir hikâye kitabından farkı yoktu ama her seferinde bu kitabı bir yerlerde görüyordum.

Yüzümde ufak bir tebessüm oluştu ve başımı kendi kendime salladım. Belki de Aleksander için bir anlamı vardır diye düşündüm.

Aleksander'ın yanıma gelmesi için izin verdim. Aramızdaki bağın benim tarafı oldukça açık ve davetkardı. Ama Aleksander'ın sessizliği olduğu gibi devam ediyordu. Neredeyse bir hafta boyunca beni devamlı yoklayan adamın, şimdiki bu sessizliği beni şaşırtsa da aklıma kötü şeyler getirmek istemiyordum. Hem, öyle bir şey olmuş olsaydı boynumdaki izin yeniden kendini hissettireceğini biliyordum. Bu zamana kadar bu hep böyle olmuştu.

Back to the Start | DarklinaWhere stories live. Discover now