Yirmi beş

10.2K 605 242
                                    

Diğer bölümün yorum sayısı çok azdı ve bu beni üzdü. Bu bölümde yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim, iyi okumalar dilerim.

Medya: Afra Bayraktar

🍒

Hayatta bazı anlar vardır, yaptığınız bir şeyi yapmak istemezsiniz ama yapmak zorunda kalırsınız. Sonrası ise büyük bir pişmanlık... Fakat ne var biliyor musunuz? O kötülüğü yaptığınız kişi size iyilik yapar ve yaptığınız o kötülükten daha da çok vicdan azabı çekersiniz.

Benim durumum da böyleydi işte. Ben kaçmak için bir insana zarar verdim, o ise sanki ben hiçbir şey yapmamışım gibi beni buraya zarar vermeye korkuyormuş gibi getirdi ve yaralarıma pasuman yaptı.

Şimdi ise yine aynı pozisyondaydık. Ben ellerim ve ayaklarım bağlı burada sandalyede oturuyordum, o ise sırtını duvara yaslayıp kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde beni izliyordu.

Artık kaçmam bir an meselesi olduğu için başka şeylerle ilgilenmek yerine kaçmamam için başımda nöbet tutuyordu. Ne yalan söyleyeyim, ben Demir'in yerinde olsaydım kendime asla yardım falan etmezdim.

Ama bu adam bana yardım ederek benim gözümde bir kahramana değil de bir enayiye dönüşmüştü. Yani tabi bu benim düşüncem, belki de gerçekten o iyi birisiydi. Çok mu nankörüm acaba?

Bakışlarından rahatsız olduğum için, "Ne bakıyorsun?" diye sordum. Yüzünde tek bir mimik bile oynamadan, "Sendeki değişiklik beni şaşırtıyor." dedi.

Evet, şaşırmadım. Az önce, yani bir saat önce burada güzel güzel otururken şimdi saçım başım dağılmış ve perişan bir haldeydim. Bu değişiklikten bahsediyorsa tabii.

Anlamış olsam da anlamamış gibi kaşlarımı çatarak, "Ne değişikliği?" diye sordum.

Adama bak ya, resmen kafasını patlattım ama hiçbir şey olmadı. Eskisinden de sağlam oldu.

"Az önce ağlarken şimdi eskisi gibi yine çene çalıyorsun. Seni anlamak zor," dedikten sonra Oflayarak kolundaki saate baktı. Bu mağara adamı bana çekilemez ve katlanılamaz biri olduğumu falan mı söylüyor?

Zaten dizlerim de acıdığı için saklamaya çalıştığım hırçın tavrımla, "Aslında anlamak çok kolay ama senin gibi bir dağ ayısı anlayamaz." dedim.

Kıvanç'ın lakabını başka birine söylemek biraz garip hissetmeme neden olmuştu çünkü bu lakabı Kıvançtan başka hiç kimse hak edemezdi.

"Dağ ayısı mı?" diye şaşkınlıkla sorunca bozulmuş suratını gördüm ve mutlulukla başımı salladım. "Aynen öyle."

Gözlerini kısarken, "Senin dediğin gibi biri olsaydım bu zamana kadar Bayburt'un nüfusu kadar sevgili değiştirmezdim," deyince mutlu yüzümden eser kalmadı.

"Ne?" diye şaşkınlıkla sorunca bu sefer sevinme sırası ondaydı. "Evet. Üstelik hepsiyle ayrılmak isteyen bendim. Onlara kalsaydı asla ayrılmazdık." dedi keyifle.

Bu adamla sevgili olan kadınları da çok merak ettim doğrusu. Hepsi bu adamı gerçekten sevdiyse bir geri zekalıdan başka bir şey olamazdılar.

"Neden ayrıldınız peki?" diye sorduğumda derin bir nefes alarak anlatmaya devam etti. "Hepsi çok sıradan kızlardı ve sırf onlar istediği için sevgili olmuştuk. Canım sıkılınca bu oyuna bir son verdim." dedi. Yuh! İnsan eski aşkını anlatınca biraz da olsa üzülür. Bu resmen çok iyiyimiş gibi anlatıyor.

"Senin gibi bir oksijen kaybını seven kadınların da zeka seviyesini az çok tahmin edebiliyorum açıkçası," diye mırıldandığımda güldü.

O odunu kafasına indirdiğim için pişmandım ama öyle yavaş vurduğum için pişmandım. Şimdi ki aklım olsa odunu kafasında parçalardım.

Abi TerörüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin