dokuzuncu bölüm, ağladığında

876 129 34
                                    

Jeonghan dayak yeme badiresini atlattıktan sonraki gün raporlu olduğu için okula gitmedi. Bir sonraki gün ise kendini iyi hissetmediğini söyleyerek gitmek istemedi.

İki gün odasından çıkmayıp sadece dinlenen Jeonghan için mental olarak tartışılır bir halde olsa da bacağına basabilecek kadar düzelmişti. Fiziken tamamen kendine gelmişti, ruhen ise ilk zamana göre daha toparlanmış gibiydi.

O konuşmanın üzerinden de tam iki gün geçmişti. Seungcheol bir daha ne yazmış ne etmişti. Jeonghan arabadan indiği an tamamen hayatından çıkmıştı sanki. Bu süreçte merakla bekleyen Jihoon'a da bir iki mesajla olayı özetlemişti.

Uzun bir iki günlük tatilden sonra üçüncü gün kalkıp okula gitmek için yola çıktı. Okula varana kadar her sabah ona eşlik eden Vernon veya Dino yoktu. Okula geldiğinde her zaman etrafta konuşan öğrenciler alıştığı normalliği sürdüren tek şeydi. Onun dışında Seungcheol'e dair hiçbir şeye rastlamadı. Hem de tüm gün.

Derslere döndüğünde bir iki öğretmeni ve sınıf arkadaşları geçmiş olsun dilekleriyle öğlene kadar vaktini çaldı. Jeonghan öğlende yemek yiyecek iştahı kendinde bulamadığı için yemekhaneye inmedi. Jihoon onu dürtükledi.

"İstediğin bu değil miydi zaten Jeonghan? Neden bu haldesin?"

Sahi en başından beri istediği buydu ki sonunda başarmıştı. O zaman içindeki bu huzursuzluğun ve mutsuzluğun sebebi neydi kestiremiyordu.

"Bilmiyorum, sanırım tüm bunlar fazlasıyla yorucuydu."

Jihoon arkadaşının sırtını sıvazladı.

"Onunla uğraşmak kolay değildi, dinlenmeyi sonuna kadar hakettin."

Jeonghan teselli eden arkadaşına tatlı bir şekilde gülümsedi.

"Minghao bu akşam yeni açılan bir mekana davet etti. Gidelim mi?"

Uzun süredir dışarı çıkmadığını düşünmek ayrıca kafa dağıtmak için mükemmel bir fırsat olduğunu bilerek kabul etti. O gün dersler bitene kadar başka önemli hiçbir şey olmadı Jeonghan için.

Mekana geldiğinde fazla gürültülü ve kalabalık olduğunu gözünden kaçmadı. Yeni açılan bir mekana göre oldukça tanınmış gibi duruyordu. Jeonghan somurttu.

"Hao böyle yerlerden ne anlıyor ki?"

Jihoon kıkırdayıp eliyle içermiş gibi bir hareket yaptı.

"Kafayı buluyor."

Jeonghan dudaklarını büzdü. Diğerleri kadar alkole düşkün olmadığı için kendisini tebrik etti. İyi bir aile çocuğu olacal tüm özellikler kendisinde var gibiydi.

İçeri girdiklerinde Minghao'yu ve oturduğu masayı bulmak zor olmadı. Kendine ayırttığı masaya geldiklerinde Jeonghan dikkatle sandalyeleri saydı.

"Dört kişilik yer ayırtmışsın."

Minghao yaramaz bir çocuk gibi gülümsedi.

"Seungkwan da geliyor."

Uzun zamandır laf dalaşına girmediği Kwan ile tüm geceyi dip dibe geçirmek çok da isteyeceği bir durum değildi açıkçası. Huzursuzluk çıkarmamak adına arkadaşına sadece oflayıp sandalyesine oturdu. Çok geçmeden Seungkwan geldi.

"Geçmiş olsun Jeonghan!!"

Tüm cadılıklarına rağmen özünde iyi olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı. Laflarıyla eziyor, dövüyor olabilirdi ancak bu sadece sözlerindeydi. Onun mizacı buydu.

"Şimdi daha iyi misin?"

Jeonghan yapmacıktan gülümsedi.

"Evet, Kwan çok iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum."

Rock With You | JeongcheolWhere stories live. Discover now