on dördüncü bölüm, seni özlemek

870 128 32
                                    

Jeonghan okuldan ayrılmadan önceki son haftasında bir iki şeyi kafasında artık tamamen kabullenmişti. Bunlardan ilki yıllarını geçirdiği okuluna son aylarda veda ediyordu. İkincisi arkadaşlarından ayrı kalıyordu.

En can alıcısı bu gidişin tamamen bir son olduğunu biliyordu. Sonuncusu ise bu sonu bilerek istiyordu. Bunun kendini bitireceğini bilse de kabul ediyordu. Bu cehennemin ortasında cayır cayır yanmayı kabul ediyordu.

Ne Seungcheol ile olabilecek kadar iyiydi ne de onsuz olabilecek kadar.

Kısa sürede bu kadar hayatına etki etmesi tamamen vurgun etkisiydi. Yakın çevresi hariç kimseye bir şey söylemedi Jeonghan. Yeni haftada usulca kayboldu ortalıktan. İnzivaya çekilmiş gibi hissetti başta kendini.

Yeni yatılı okulunda hınca hınç dolu bir program ile başlayıp deli gibi bir meşguliyete sokmuştu kendini. Düşünmeye dahi zaman bırakmayan bu program içerisinde kafasını ne zaman dört kişinin birlikte kaldığı odadaki yastığına koyduğunda aklı ona dalıp gidiyordu.

Bu hasretin onu cayır cayır yakacağını düşünmüştü lakin tam tersine Jeonghan kurak bir çöl gibiydi. Başı ilk haftalarda o yastığa değdiği an su gibi sırıl sıklam olurdu. Gözyaşı yüzünün etrafını çevrelerdi adeta.

Bir yerden sonra gözyaşları içindeki cehennemi söndüremediğinde Jeonghan kurak toprak gibiydi. Tamamen çöle dönmüştü. Sınav maratonu içerisinde tamamen bir toz fırtınası yaşıyordu.

O gün ilk ayını tamamladığını fark edemeyecek kadar sakin, ruhsuz ve yoğundu. Sabah erken saatte kahvaltının ardından önce derslerine ardından etüte gidiyordu. Akşam yemeği molasından sonra ise ezber odasında vakit geçiriyordu.

Gece yarısına yakın bir saatte odasına en son giren kendisi oluyordu. Diğerleri sabahın erken saatinde kalkmanın faydası adına erken yatardı. Jeonghan ne kadar erken yatarsa yatsın asla uyku tutmazdı.

Odasına girdiğinde odanın sağ tarafında yatağı olan ikili çoktan uyumuştu. Jeonghan ses çıkarmamak adına usulca kitaplarını bırakıp yatağına girdi. Duş alamayacak kadar yorgun hissettiği için yarına erteledi.

Yumuşak ve rahat yatağına oturduğunda gün boyunca yasak olan telefonunu yeni eline aldı. Annesinin halini hatrını soran mesajlarına cevap verdikten sonra usulca onun mesaj sayfasına girdi. Son attığı resme baktı. Basketbol maçından hemen önce üzerinde formasıylaydı.

O fotoğraftan sonra birkaç defa daha iyi olup olmadığını sorduğu mesajları dışında hiçbir şey yoktu. Giderek, tek tek mesajlarıyla Seungcheol tamamen uzaklaşmış gibiydi. Son bir aydır ne bir mesajı ne de bir bildirimi dahi yoktu.

Ekrana baktı öylece. Telefonun parlaklığı gözünü acıttığı bahanesiyle dolmasını umursamadı. Her gece bulacak başka bir bahanesi kalmadığı için tek bir yalana inandırdı kendini.

Seungcheol'ün gülen yüzünü görmek istiyordu.

Ona gözleriyle gülen halini görmek istiyordu. Aklına kazınan tüm o kötü sahnelerin hepsini yitirip gitmek istiyordu. Ağlamaktan akan burnunu çekti. Başaramıyordu. Bir şeyi unutmak hiç bu kadar zor gelmemişti.

"Yine mi ağlıyorsun sen?"

Burnunu çekmesinin üstteki uyanık arkadaşının dikkatini çektiğini fark etmemişti. Kafasını aşağıya uzatıp ona bakan Wonwoo'ya baktı. Bu sahneye defalarca şahit olmuştu.

"Ben, sanırım onu özledim."

Wonwoo ranzadan aşağıya sessizce atlatıp yanına oturdu.

"Ara o zaman."

Rock With You | JeongcheolWhere stories live. Discover now