Otuz Yedi

2.3K 181 35
                                    

Kanove- Kunâla

Aynı gün:

Öleceğimi biliyordum. Nefesimin kesileceğini ellerimin cansız bir şekilde iki yana düşeceğini biliyordum. Hata. Gözlerinde göreceğim son anı olacağını biliyordum. Yine de hayatımda bildiğim en güzel yanlış... En anlamlısı...
Bir insan kendi kendini nasıl öldürürse öyle öldürmeye karar verdim kendimi. Öylesine sessiz öylesine acıklı. 

Şimdi sabırsızca kafenin çok da bakımlı olduğu söylenemeyen tuvaletine yürürken sadece sırtını izliyordum. Heyecanlı değildim. Anlamsız bir kırgınlık vardı üzerimde. Gözlerime son baktığında gördüğüm o merakla karışık şehvet şaşırtmamıştı beni. "Ben tuvalete gidiyorum." derken gözlerinde gördüğüm o daveti heyecanla karşılamadı kalbim. Biliyordum.

Şimdi onu takip ederken oradan oraya savruluyor gibiydim. Gözlerim dolu doluydu neredeyse. Mutlu olmam gerekirdi belki. O heyecanla ellerini iki yanında yumruk yapıp açarken ve derin nefesler alırken heyecanlı olduğu için mutlu olmam gerekti belki. Yine de beş saniyelik bir mutluluk gözlerinde göreceğim kırgınlığı silemiyordu aklımdan bir türlü.

Tuvaletin kapısına gelene kadar ikimiz de konuşmadık hiç. Ne diyeceğini bilemediği için konuşmadığını biliyordum. Benim diyecek çok fazla şeyim vardı ama ağzımı açmamaya yeminliydim. Eğer konuşsam, ağzımdan sadece bir kelime çıksa onu ne kadar sevdiğimi anlatırdım. Çok sevdiğimi ve beni yaralamamasını söylerdim. Yine de sustum.

Bir süre bekledi kapıda. Yüzünü göremediğim için ne düşündüğünü tahmin edemiyordum ama gerginliğini hızlı hızlı aldığı nefeslerden fark edebiliyordum.

Bir şey demesini bekledim. Tam otuz yedi saniye bir şey desin diye bekledim. Otuz yedi saniye onun sessizliğini dinledim. Bakışlarım saçlarına kaydı. Simsiyah saçları vardı. Simsiyah saçların var kunâla. Bembeyaz teni ile her türlü kusursuzdu. Otuz yedi saniye sadece boynuna bakarak ne kadar güzel olduğunu düşündüm durdum. Bu etlerin arkasında güzelliklerin var benden başka kimse bilmeyecek.

Eli kapıya gidip ani bir hamleyle açarken tek yaptığım onu takip etmekti. Ayaklarımı sürüye sürüye tuvaletin kapısından girerken şimdi kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı işte. Yine de mutlu değildim. Kalbinin hemen altından vurulmuş bir kanarya gibiydim. Nefes almak hiç bu kadar canımı yakmamıştı zira.

Yavaşça bana yüzünü dönerken gözlerim yavaş yavaş takip etti hareketlerini. Korka korka gözlerine bakabildim sadece. Simsiyah gözleri merakla parlıyordu. Ben öylesine kör olmuştum ki gözlerinin güzelliğine takılı kaldım sadece. Kunâla kuşu gibi gözlerin var, bir gün sönecek.

Ağzını açtı açtı kapattı bir saniye. Yine konuşmadım. Ben bugün sadece figürandım. O ne isterse o olacaktı. Ne derse o olacaktı. Kabullenmiştim.

Dudaklarımı yaladım istemsizce sonra. Bahadır'ın bakışları birden dudaklarıma kaydı. Derince yutkunduğunu gördüm. Sonrası ise hızlıydı. Önce hızlıca üzerime geldi burnu burnuma temas edecek kadar yaklaştı bana. Kokusu burnuma doldu buram buram.

Sırtım duvara temas etti. Sonra onun kapının üzerindeki anahtarı çevirip kilitlediğini anladım. Yutkunurken ellerimi iki yana yumruk yaptım. Daha önce defalarca birileriyle tenim birbirine değmiş zevk almak için türlü türlü yerlerde sevişmiştim. Ama ilk kez bu kadar toy bu kadar deneyimsiz hissediyordum.

Az önce kapıyı kilitmek için azalan ağırlığı tekrar bindi üzerime. İlkinden daha yakındık şimdi. Burnunu boynumda hissettim önce. Derin bir nefes aldı sonra burnundan güler gibi bir nefes verdi. Ne tepki bile vereceğimi bilmeden ellerim iki yanımda öylece beklerken neden güldüğünü bile soramayacak kadar donmuştum sanki.

"Yine dalin kokuyorsun."

Ona yine şampuanım bittiği için kardeşimin şampuanını kullandığımı söylemedim. Boynumu biraz daha aralayıp ona alan tanırken titrek bir nefes aldı. Dudaklarını boynuma bastırmadan önce "Çok güzelsin Bike." dediğini duyabildim sadece. Onun soğuk dudaklarını boynumda hissetmek beni kaynar bir suyun içine attı sanki. Yanıyordum. Ben daha nefes alamadan elleri belimi sararken ölüyorum sandım. Bu can içimde kuştur kunâla seni görünce titrer. İlk öpücüğüm degildi. Bir tuvaletin kabininde öpüşmüşlüğüm vardı. Fakat şimdi Bahadır dudaklarını benim kurumuş dudaklarıma dayarken ilk defa öpüşüyor gibiydim. Donmuş kalmıştım sanki. Dudakları öyle yumuşaktı ki bir an şaşırdım kaldım. Bahadır belimdeki elinin tekini yavaşça enseme çıkarırken daha da şehvetlendi birden öpücük.

Şaşkınlığım yavaş yavaş azalınca hızla üst dudağını kendi dudaklarımın arasına alıp emdim. Benim ellerim ise onun ensesini sararken hareketlerim karşısında bir an ağzından mırıltılar çıktı ama umursamadım. Üst dudağını bırakıp alt dudağına geçmeden önce dudaklarını hızla yaladım. O daha ne olduğunu anlamadan aynı şekilde alt dudağını da dudaklarım arasında ezerken ayaklarımın üzerinde yükselmek zorunda kaldım.

Saçlarını çekiştirip kendimi ona yaslarken artık tamamen aklımı kaybetmiş gibiydim. Sadece istediğim gibi davranıyor hayallerimdeki gibi dokunuyordum. Her şey çok güzeldi. O kadar güzeldi ki kafayı yiyecektim.

Sonra aniden bir şey oldu. Bahadır dehşetle uzaklaştı benden. Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken ne olduğunu çözmeye çalıştım bir süre. Beynim bulanık gibiydi sanki.

"Bike..."

Kısık ve dehşete düşmüş sesi bir miktar beni kendime getirirken sadece yere odaklandım. Gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Oradaki pişmanlığı görmeye tahammülüm yoktu.

Gözlerim pantolonuna değerken önündeki şişlik dikkatimi çekti önce. Aynı reaksiyon kendi aletimde de olduğu için neden dehşete düştüğünü o an anladım. Aklıma erkek olduğum düşmüş olmalıydı.

"Tek kelime söylemeden çık Bahadır."

Bunları söyleyebildim sadece saniyeler sonra. Tuvalete kalktığımızdan beri ilk kez bunları söyledim. Deli gibi korkuyordum. Kalbimi kıracak bir şey söyler de o tuvalette saatlerce ağlarım diye deli gibi korkuyordum.

"Ben senin gibi değilim Bike."

Sustum bir süre. Belki birkaç saniyede bin kez tekrarlandı aynı sözler. Dehşet ve pişmanlık dolu ses tonu kafamda oynadı durdu. Belki hakaret etse daha az acırdı canım. Benim gibi olmak bu mı utanç vericiydi.

"Siktir git Bahadır."

Başka hiçbir şey söylemedim. Bahadır o kapıdan ne ara çıktı. Ben o tuvaletin duvarına çöküp nasıl derin derin nefesler aldım bilmiyorum. Şimdi balık suda boğulmuştu. Balık yüzdüğü denizde yağmura yakalanmış boğulmuştu.
Vakit geldi kunâla, dünyayı göreli çok oldu.
Tam kırk yılda seni buldum kunâla.
Bu can tenden geçmeden
Bu dünyadan göçmeden
Bir kerecik sevmek çok değil.
(Asaf Halet Çelebi)

SELAAAMMM
Ben geldim. Sınavlarım bitti bok gibi de bir dönemden geçiyorum ama yazmak bana iyi geldiği için devam edeceğim. Sık sık bölüm atmaya çalışacağım. Bu kitabı bitirdikten sonra yeni bir kitap da yazacağım bu arada. Neysee umarım bölümü seversiniz bayy.💕

Yağmurdan Saklanan Balıklar (BxB) Where stories live. Discover now