Kırk Sekiz

1.5K 127 12
                                    

Kanove- Tanıdığım En Güzel Varlığa Satırlar- Çağlar'ın Gittiğidir.

Salı 16.34

Mesajın üzerinden neredeyse iki gün geçmişti. İçim içimi yiyordu ama yine de ağzımı açıp soramıyordum. Peşin hüküm vermek istemesem de her şey ortadaydı. Sanki bir anda beni karşısına alacak da artık devam etmek istemediğini söyleyecek gibiydi.

Kendimden o kadar tiksiniyordum ki cesaretsizliğim yüzünden iki gündür aynalardan kaçar olmuştum. Anneme gurursuz olduğunu söylerkenki bütün dik duruşum yıkılmış gibiydi sanki. Ne zaman ağzımı açıp mesajı gördüğümü söylemeye çalışsam dilim tutuluyordu sanki.

İster istemez iki günde kendimi de uzaklaştırmıştım ondan. Beni aldatma düşüncesi midemde bir yerleri burkuyordu. İstesem de kafamdan atamıyordum ama çözmek için de bir şey yapamıyordum. Çok toksik davrandığımın farkındaydım ama bir türlü aksini yapamıyordum. Donmuş gibiydim sanki.

Şimdi ise en sevdiğin ve her zaman zevk alarak dinlediğim dersi dinlemek yerine dışarıyı izliyordum. Daha önce böyle biri olmadığımı biliyordum. Ben insanlara açık olmayı her şeyi yüzlerine söylemeyi ilke edinmiştim kendime. Fakat bu ilkem sadece aramda mesafe olan insanlar için geçerli olmuş olacak ki ne aileme ne de sevgilime açık olamamış duygularımı söyleyememiştim.

"Bu dersi de sevdiğim başka bir şiirle kapatmak istiyorum çocuklar."

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Hoca şiiri bitirdiği anda içimden “Hassiktir oradan.” diye
söylenmiştim. Sanki her şey çok kolaymış gibi evren bana ayrıca daha
fazla mesaj gönderiyordu. Kafam ve kalbim yeterince karışık değilmiş
gibi şiirler ve şarkılar canımı daha da sıkıyordu.

"Bike!"
Kolumdan dürtülmem ile gözlerimi yanımdaki çocuğa çevirirken "Efendim."
dedim. Selçuk endişe ve bıkkınlıkla ile bana bakarken "Beş kere
seslendim duymadın. Hadi çıkalım artık sınıftan baygınlık geçireceğim."
diyince hızlıca eşyalarımı toparladım.

Bir yandan cebimden çıkardığım
telefonumu herhangi bir bildirim var mı diye kontrol ederken bir yandan
da öğrencilere çarpmamaya özen gösteriyordum.

Ekranda herhangi bir mesaj görememek kalbime anlamsız bir ağırlık bırakırken içim içimi kemiriyordu sanki. Oysaki bu saatelerde Bahadır
hep “Sonunda ders bitti.” Temalı mesajlar atar beni kapıda beklediğini
söylerdi.

“Seninki bugün kapıda yok.”
Çıkış kapısına geldiğimizi de Selçuk’un sesiyle anlarken hepten hepe
canım sıkılmaya başlamıştı. Hızla telefonu çıkarıp mesaj yazmaya
başlamıştım bile.

Bike: Kapıda seni bekliyorum.

Bike: Neredesin?

Birkaç dakika beklesem de ses seda çıkmamıştı. Selçuk yüzümden bir
farklılık olduğunu anlayıp “İyi misin oğlum? Yüzün kireç gibi
beyazladı.” Dedi. Yutkunup derin bir nefes alırken kendimi gülümsemeye
zorladım.

“Karnım ağrıyor benim biraz. Bahadır şimdi gelecekmiş. Sen servisi
kaçırma istersen.”

Bir saniye kadar kısa bir süre için yüzüme tereddütle baksa da ses
etmedim. Yalan söylediğimi anlamış olmalıydı. Ne kadar yakın arkadaşım
olsa da kişisel sınırlarıma saygı duyduğu için hiçbir soru sormamıştı.
Belki de Selçuk’taki en sevdiğim şey buydu. Kolları her zaman bana
açıktı. Benim onu kucaklamamı bekliyor beni zorlamıyordu.

Yağmurdan Saklanan Balıklar (BxB) Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ