Kırk İki

2.5K 180 17
                                    

Mavi Gri& Ahmet Hatipoğlu- Ölümle Yaşam Arasında

Cuma 11.32

Hayatımı çoğu zaman hacıyatmazlara benzetirdim. Bütün darbeler beni alaşağı eder sonra ayağa kaldırıldı. Genelde sert düşüşlerim olurdu. Dinlenmeden ayaklanır kendimi toparlardım.

İlk darbeyi de ailem atmıştı. Kimin beni yıktığını göremeyecek kadar gözüm yaşlı, yaralıydım. Hemen ayaklandım. Yaralarımı sardım. Ölemiyordum bile. Ben hep düşmüştüm, hep vurulmuştum.

İlk kez kalbimden vurulmuştum. İlk kez yere düştüğümde gözlerim yaşlı değildi. Fakat yerden kalkmam uzun sürdü.

Bahadır beni sevmez sanmıştım. Bahadır beni sevmeye layık görmez sanmıştım. Bahadır'ı kafamda öyle bir yere koymuştum ki ben bile yaklaşamamıştım oraya.

Şimdi ellerim terleye terleye evinin yolunu tutarken de çocuklar gibi mutlu öleceğini bilen bir ihtiyar gibi huzurluydum. Artık saklamam gereken şeyler yoktu. Artık kalbim hızlanıyor diye durmasını dilememe gerek yoktu. Duygularım karşılıklıydı. Bahadır da bana karşı boş değildi.

Sabah evden çıkarken neredeyse ağlayacak olmamı düşünmedim. Evden çıkmadan annemle aynı ismi paylaşan annesinin gülerek baktığı fotoğrafı düşünmedim. Belki de şu an evde olan babasını bile düşünmedim. Olabilecek en hızlı şekilde evine gittim. Bahadır beni bekliyordu.

Asansöre binip on üçüncü kata basarken aynada kendime beş kere baktım. Saçlarımı düzelttim üzerime çeki düzen verdim. Halbuki benim her halimi biliyordu. En kötü hallerime bile şahit olmuştu. Ama artık farklıydı. Bahadır da bana boş değildi.

Asansör gelir gelmez hızlıca dairelerine döndüm. Kaç dakika kapıda bekledim bilmiyorum ama elimi kaldırdığım anda açılan kapıyla heyecandan kafayı yiyen insanın tek ben olmadığımı anladım. Bahadır yüzünde gergin ama bir o kadar da heyecanlı bir tebessümle bana bakarken tek yaptığım ağzımı açıp açıp kapatmak oldu. En son sesimi bulabildiğimde "Selam." dedim.

Biraz kenara çekip parıl parıl gözleriyle beni süzdükten sonra "Hoşgeldin." dedi. "Geçsene."

İçeri ürkek bir adım atarken ortadaki tuhaf atmosfer nasıl davranmam gerektiğini daha da zorlaştırıyordu. Ne yapmam gerekti? Konuyu açmalı mıydım? Ya da hiçbir şey olmamış gibi mi devam etmeliydim?

Ben kendi içimde tartışırken farkında olmadan Bahadır'a bir hayli yaklaşmıştım. Aramızda bir kafa mesafesi olsa da kalbimin hızını arttırmaya yetmişti.

Derin bir nefes alıp bakışlarımı boynundan bir cesaretle gözlerine çevirdim. Sanki bunu bekliyor gibi onun da gözleri gözlerime tutundu.

Gözlerinde gördüğüm ifade oldukça şaşırttı beni. Bahadır tıpkı sarhoş olduğumuz gece olduğu gibi bakıyordu bana. Çok güzelmişim gibi. Sanki dünyada en güzel benmişim gibi.

Tam ağzımı açıp bir şey söyleyeceğim anda birden dudaklarıma kapanan dudaklarla ne yapacağımı şaşırdım. Bahadır'ın sıcacık dudaklarını telaşsızca dudaklarımda ikinci kez hissediyordum. İlki kadar heyecanlandırmıştı beni. Fakat geriye dönüp baktığımda çok farklı hisler kazımıştı zihnime bu öpücük.

İçimde ufacık bir mutsuzluk bile yoktu. O gün neredeyse beni öpmemesi için yalvaracağım oğlana daha da tutunuyordum. Ellerim tişörtünü sıkıca kavrarken bıraksam kaçacak gibiydi. Herkese dayanırdım ama Bahadır bana arkasını dönerse artık dayanamazmışım gibi geliyordu.

Yağmurdan Saklanan Balıklar (BxB) Where stories live. Discover now