Elli

1.5K 126 8
                                    

Salı 19.16

Şimdi boş duvarlarda kazınmış adım,

Silinmiş baş harfiyle dans ediyorum,

Hoparlörden çalan en sevdiğim şarkım,

Sesim sesime karışıyor, bülbüllerle ağlıyorum,

İsmim gözyaşım,

Gülmedim dünyaya geldim geleli.

Eve geleli neredeyse iki saat olmuştu. Zehra eve girdiğim anda boynuma sarılırken annem biraz daha çekimser davransa da o da sarılmıştı. Nasıl göründüğümü bilmiyordum ama tamamen bitik olduğumun da farkındaydım. 

Eve girdiğim anda yemek hazırlamışlar aç olmadığımı söylesem de biraz yememi söylemişlerdi. Meraklansalar da ikisi de ne olduğunu sormuyordu. Ben ise hala şokta gibiydim. Bir türlü kabullenemiyordum ama kafamda da aynı şeyler dönüp duruyordu. 

Sesler beynimin içinden bir türlü çıkmıyordu. Hiçbir şey görmesem de ikisinin görüntüsü gözlerimin önüne geliyor çıldıracak gibi oluyordum. Ben ellerini bile tutamıyordum. Ellerini bile tutamıyor, onunla sevgili olduğumu kimseye bile söyleyemiyordum. Sanem onun benimle olduğunu bile bilmiyordu. Onu özlediğini söylememesi için bir sebep bile yoktu ortada. Ben yoktum. Şimdi bu kahroluş bunun içindi en çok. Ben onun dünyasında hep bir noktada olabilecektim. Onun eski sevgilisi onu özlediğini söylerken benim varlığımı bilemeyecekti. Benim ailem onun varlığını silik bir isimden ibaret olarak hatırlayacaktı. 

Ben ise onun gözünde gidecek bir yeri olmayan biri olarak kalacaktım.

"Bike, sana kurabiye getirdim."

Zehra çekingence bana bakarken gözlerimi kapıdan uzattığı kafasına çevirdim. Yaklaşık bir saattir Bilal ile benim olan odada duvarları inceliyordum. Ufak bir kafa hareketi ile onu yanıma çağırıp yatağın üzerine, yanıma oturmasını bekledim. Kurabiye tabağını ortamıza bırakıp otururken tabağa baktım. Ben kurabiye sevmezdim ama bunu ona söylemedim. Artık bunun bir önemi yoktu.

"Bok gibi görünüyorsun."

Dudağımın kenarı kıvrılırken "Sen de öyle görünüyorsun." dedim. O da son derece çökmüş görünüyordu, annem ve babamın mahkeme sürecinin onu yıprattığını  görmemek için kör olmak gerekirdi. 

"Sanırım ikimizin de kelimelerle arası iyi değil."

Samimi bir üzgünlükle çıkan sesine inandım. Dışardan iki kardeşten ziyade iki yabancı gibi göründüğümüze neredeyse emindim. Birbirimizi teselli etmeyi bırakalı bir hayli zaman olmuştu.

"Sanırım annemi artık anlıyorum."

Titrek çıkan sesimle irkildi birden. Yutkunma sesi boş odada yankılanırken başındaki yazmanın sarkan tarafıyla oynadı bir süre. Bir zamanlar bu odada bana öleceğimi bas bas bağırarak söylerken şu an ona aşk hayatımı anlatıyor olmak fazlaca ironik geliyordu. 

"Aldatıldın mı?"

Omzumu silkmekle yetindim. Bunu nasıl adlandıracağımı bile bilmiyordum. Kandırıldığım kesindi. Aldatılmak ya da her neyse kalbimi son derece yıkan bu olaya isim bulmakta zorlanıyordum. 

"Bilmiyorum. Ama canım çok yanıyor."

Bir süre ses çıkmadı yine Zehra'dan. Kafasından geçen her şeyi çok merak ediyordum ama soramayacak ve sorgulayamayacak kadar yorgundum. Belki de içinden benim gibi birinin her bunu hak ettiğini geçiriyordu. 

Yağmurdan Saklanan Balıklar (BxB) Where stories live. Discover now