23

290 105 30
                                    

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Keyifli okumalar...

İnsan bu hayatta gerçekten ne zaman mutlu olurdu?
Yada mutlu olduğu anlar neden hep silik hatırlanırken,mutsuzluklar kalbimizde derin oyuklar açarak kendisini daima eksiksiz hatırlatırdı.

Yaratıldığımız günden itibaren bir sınav yeri degilmiydi bize bu dünya?
Peki neden biz cevaplarını seçebildiğimiz bu sınavda daima yanlışa yöneliyorduk,sanırım buda bize o yanlışın doğrudan daha cazip gelmesindendi.

Barıştan,kalbimi kor gibi yakan sözlerinden kaçmamın ikinci günündeydim.
İtirafın şokunu üzerimden atmak pek kolay olmamıştı.
Koşarak oradan uzaklaşmış ve kendimi apar topar eve atmıştım.

İnci beni nefes nefese bir şekilde görünce sorgulamış onada merdivenlerden çıktığımı söylemiştim.
Hoş yalanda değildi,kendimi güvenli alanıma biran önce atabilmek için merdivenleri kullanmıştım fakat beni nefessiz bırakan o değil Barıştı.

Söylediği şeyler kurduğu cümleler beni öyle bir darbeyle savurmuştuki kendimi toparlayacak fırsatı bulamamış soluk soluğa kalmıştım.

Bu itiraftan sonra nasıl davranacağımı bilmiyordum.

İncinecekmiydim yine? Önce yaralarımı toplayacak sonrada dökecekmiydi kalbimin parçalarını?
Güvenemezdimki kimseye,aynı yerden yara almayı kim isterdi?

Ne yapacaktım,nasıl yapacaktım bilmiyordum.
Kızmammı gerekiyordu bunları hissediyor diye.
O halde en büyük kızgınlığımın kendime olması gerekirdi çünkü hata karşılıklıydı.Beni öpmesine izin vermiş üstüne üstlük bende karşılık vermiştim.

Ya kalbimin bu derinden gelen fakat kendisini duyuran sesini bastırıcak yada dahada gürleşip herkese,her şeye karşı bas bas bağırmasına müsade edecektim.

Bir tarafım inanılmaz bir arzuyla dolup taşıyor diğer yanımda ürkek bir serçe gibi kaçıp saklanmak kendimi içine düşme ihtimalim olan tüm ateşlerden korumak istiyordu şayet ben çok yanmıştım kalbimin derin yaraları hâlâ sızlıyordu beynim tamamen işlevselliğini kaybetmiş her şeyi unutmak istediğini çekinmeden gösteriyordu,hangi yolu seçsem aydınlığa çıkacağımı bilemiyordum çünkü öyle bir karanlıkta kalmış,ruhum öyle çok alışmıştı ki bu sıkışmışlığa doğrusu ne ayırt edemiyordum.

Bugün iş başı yapıyordum fakat ilk defa bu kadar zor gelmişti bana o şirkete gitmek.
Çünkü orada bütün yollar aynı adama çıkıyordu.Ondan kaçarken nasıl tekrar kendimi önün etrafında buluyordum hayret ediyordum.
Mumun etrafında yanacağını bile bile dönen pervane gibiydim.
Hem o ateş kanatlarımı yakıyor hemde içimdeki yaklaşma arzusu bütün bunlara rağmen dinmek yerine daha çok harlanıyordu.

Otobüsten inerek şirkete doğru yürümeye başladım.
Kafamın karışıklığını bastıracak en iyi yol çalışmaktı fakat bunuda her an Barışla karşılaşırım tedirginliğiyle yapabileceğimi hiç zannetmiyordum.
Aramızda bir şeyin olma ihtimalinin imkansızlığından ona bahsetmem gerekiyordu fakat bunu şuan yapabilecek güçte değildim.Tek umudum bütün gün onunla karşılaşmadan işimi yapmak ve eve dönmekti.

Şirket asansörünü çağırdım ve gelince hemen binip katımı tuşladım.
Kısa bir süreden sonra kapılar açılınca odama ilerleyip kapıyı açarak girdim.
Masamda halihazırda bulunan dosyalarla hemen başlamam gerektiğini anlamış oldum.
Vakit kaybetmeden bilgisayarımı açıp yeni çalışanların portföylerini geçirmeye başladım.

Aralıksız çalışarak geçirdiğim birkaç saatin sonunda kapımdan gelen sesle başımı tedirgince bilgisayardan kaldırmadan konuştum.

"Buyurun?"

•● KEHRİBAR ATEŞİ ●•Where stories live. Discover now