10. Bölüm: HAFIZA

36.8K 2.5K 1.4K
                                    

Başlamadan önce oy vermeyi unutmayın. :)

İyi okumalar.
*Pinhani- Dön Bak Dünyaya*

🦌

Elimdeki kadehe güneşin yansıması düşerken ortaya çıkan ışık oyunlarını izliyordum.

Yaz iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı, artık güneşin altında biraz yürüsem bile hemen yanaklarım kızarıveriyordu.

Yine de İzmir'in ılık ilkbaharını ve şiddetli yaz sıcağını, zeytinliklere cehennem yağmuru gibi düşen ağustos sıcağını, üzüm bağlarını ve meyve bahçelerini; bu şehrin denizle sulanmış uzun yaz gecelerini çok özlemiştim.

Ankara'nın mevsiminin aksine burada yazlar ıslak fakat çok şiddetli ve uzun geçerdi. Hele uzun tarlalarda günler bir türlü geçmek bilmez, mahsul bir türlü toplanmaz, sanki su hiçbir şeye yetmezdi. Yine de bu iklimin denize çıkan ateş gibi sıcaklığını hep severdim.

Az önce Cüneyt sigara içmek için bardan ayrılırken kendi görevini bana devretmişti ve ben de kadehleri temizliyordum.

Elimin tersiyle alnımın üzerini işgal eden perçemlerimi geriye doğru savurduktan sonra gözlerim istemsizce o koltuklara takıldı.

Berna, Evren, Asya ve Dilara Yiğit'in her zaman oturduğu yere oturmuş, içeceklerini yudumlarken sohbet ediyorlardı. Yiğit'inse nerede olduğunu bilmiyordum. Sabah kalktığımda evde değildi ve ben de yerini öğrenmek için Meliha Abla'ya onu sorma gereği duymamıştım. Zaten merak falan da etmiyordum.

Yalancı.

İç sesimin yine her zamanki gibi haklı olması beni öfkelendirmişti. Tamam, belki biraz merak ediyor olabilirdim. Ama sadece biraz.

Yiğit, teknedeki son konuşmamızdan sonra üç gündür benimle neredeyse hiç iletişim kurmuyordu. Çoğunlukla ben kalktığımda kahvaltısını yapmış ve ekonomi dergilerinin sayfalarına gömülmüş oluyordu. Sanırım bana kırılmıştı. Ya da kızgındı. Bunun farkındaydım. Kendisini bir sapık olarak gördüğümü zannediyordu ve kızmakta ne yazık ki haklıydı. Birine hiçbir şey yapmasam ve o beni bir sapık olarak görüp korksa ben de kızardım. Fakat ne yazık ki ona yapabileceğim hiçbir açıklama yoktu.

Derin bir nefes aldım ve kot eteğimin cebinde titreyen telefonumu çıkartıp tezgâhın üzerine koydum. Liseden arkadaşım Aylin'in telefonunu açmaktan kaçtım.

Aylin ve Gamze Selin'den pek hoşlanmazlardı ama Selin benim fakültedeki tek arkadaşımdı. Bu yüzden hiçbir zaman hayatımdan çıkartamamıştım onu.

Aylin şimdi Selin yüzünden başıma gelenleri duysa bana bir dolu laf ederdi, zaten ben de henüz nasıl açıklayacağımı bile bilmediğim için aramasını görmemiş gibi yapmayı seçtim.

Bir süre sonra açmayacağıma kanaat getirmiş olmalı ki, Aylin beni aramayı bıraktı ve ben de bir dakikadır tuttuğum nefesimi üzerimdeki rahatlamayla dışarı verdim.

"Sağ ol, çaylak. Geldim ben, sen kendi işinin başına dönebilirsin."

Cüneyt'in sesiyle elimdeki kadehi tezgâha bırakıp arkamı döndüm. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle bana bakıyordu. Kafamı salladım ve tebessüm ettim. "Öyleyse ben gideyim."

O da hızlı bir baş hareketiyle beni onaylayınca bardan ayrıldım ve siparişleri teslim etmek için mutfağa yollandım. Fakat tam o sırada birinin bana seslenmesiyle yerimde durmak zorunda kalmıştım.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin