17. Bölüm: PRANGALAR

33K 2.3K 1.7K
                                    

İyi okumalar!🤍

🦌

17. Bölüm: PRANGALAR

*Sia - Big Girls Cry*

Annesinin sevdiği, varlığına şükran duyduğu bir çocuk.

Diğer yandan bir kabus görüyormuş gibi kaşlarını çatarken annesini sevdiğini sayıklayan Yiğit.

Annesi onun için ne ifade ediyordu, ne düşünmeliydim, bilmiyorum. Ama aklım çok karışıktı. Bir doktoru aramam gerekirken duvarlarda neden kan gördüğünü merak ediyordum.

O fotoğrafın arkasına o güzel cümleleri yazmış bir kadın ne yapmıştı da şimdi Yiğit uykusunda onunla karşılaşmışken bu kadar mutsuz görünüyordu?

Bilmiyorum.

Ona baktığında ne görüyorsun?

Yutkundum.

Hasta bir adam.

Gözlerinin gördüğünü değil, kalbinin gördüğünü sordum.

Kalbimin gözlerini insanlar için, özellikle de erkekler için yumalı on sekiz yıl olmuştu.

Göremiyorum.

Ama iç sesim devam etti.

Kalbi paramparça bir oğlan çocuğu görüyorsun Yiğit Uluhan'da.

Gözlerimi yatakta yatan adama çevirdim. Şakaklarını ve bileklerini sirkeli suyla ovup biraz da olsa ateşini düşürmeyi başarmıştım ama hala inatla uyanmıyor ve arada inliyordu.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Farkında olmadan kucağımda sabitlediğim ellerim havaya kalkıp Yiğit'in biraz da olsa kurumuş saçlarına uzandı. Ve o an, kalbimde yine aynı acıyı hissettim. Çaresiz bir kabullenişle teslim bayrağını çekip tüm kalelerimi bıraktım o sese.

Yiğit Uluhan şimdi gözlerimin önünde kalbi kırık bir oğlan çocuğuydu. Geçmişiyle ilgili bildiğim tek şey doğum günüydü ve ben buna rağmen sanki acı dolu sayfalarda onun yaşadıklarını okumuşum gibi üzülüyordum. Bu çok mantıksızdı.

"Saçmalıyorum."

Fısıltım Yiğit'i rahatsız etmeyecek kadar güçlüydü. Kalbim kasılırken saçlarını okşamaya devam ettim. Sonra biraz sesimi yükselttim.

"Buradayım, Yiğit."

Beni duymuyordu. Ama zaten amacım da duyması değildi. Sadece bunu söylemek istemiştim.

O sırada beyaz ahşap komodinin üstüne koyduğum kırmızı sürahiye takıldı bakışlarım. Uzanıp sapını kavradıktan sonra boştaki elime de bardağı aldım ve suyun çıkarttığı sesin Yiğit'i uyandırmamasını umarak bardağa boşalttım.

Hiçbir sakarlık yapmadan işimi halledince bedenimi Yiğit'e çevirdim. Sanırım ateşi yeniden yükselmişti. Çünkü o güzel yüzü yine parlamaya başlamıştı. Demek ki terliyordu.

Dudaklarını ıslatmak için bardağın yarısına bile gelmeyen suyu Yiğit'in dudağına değdirip birkaç damlanın o dolgun ve biçimli dudaklardaki kuruluğu gidermesini sağladım.

"Buradayım," diye fısıldadım tekrar. Ama o an hiç beklemediğim bir şey yaptı ve hemen yanında duran elimi sıkıca tuttu, sanki buna ihtiyacı varmış gibi.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin