43. Bölüm: LEYLİM VE ELLIOT

31.6K 1.8K 6.1K
                                    

Herkese selam!

Bugün Rüya'nın doğum günü. İyi ki doğdun Rüya Seğmen. Ben de, Yiğit de seni çok seviyoruz. Nice yaşların olsun!🦌

Sınavlarım bitmek üzere, diğer bölüm bu kadar gecikmez. Oy sınırı 600 ve yorum 2500. Seviliyorsunuuuuz.^^

Bu arada sınavlar yüzünden bölümü düzenleyemedim, yazım yanlışları için kusura bakmayın.

Buyurun, bölüm sizindir.💘

43. Bölüm: LEYLİM VE ELLİOT

*Kaan Boşnak – Bırakma Kendini*

Böyle şeyler filmlerde olur, dedim kendi kendime.

Hayat filmlere benzemez. Bir şeyleri telafi etmek için çoğunlukla ikinci bir şansın olmaz, biri seni terk ederse yaşam sürprizlerle dolu gerçekdışı bir çizgi film gibi seni yeniden o kişiyle bir araya getirmez. Biri ölürse ölür, saçma senaryolarla yeniden dirilmez ve erkekler de ağlar.

Bir film sahnesinde yatakta tek başına uyanan adam, başucunda bir kâğıt varsa terk edilmiştir; gerçek yaşamda böyle olmaz. Bunlar çok romantik ve ancak iflah olmaz bir duygusalın yazacağı sahnelerdir.

Ama o an içime bir şey düştü ve yayıldı.

Bir şey hissettim. Hislerime hep güvenirdim, hislerimin yanılmasını istedim ilk kez. Çok fazla istedim.

Gördüğüm ilk şey ilk harfi bulandıran bir damla gözyaşıydı. Titreyen ellerle yazılmıştı, harfler bazı yerlerde okunaksız ve kıvrıktı. Devamındaki birçok kelime ve harfin de gözyaşına yenik düşüp silikleştiğini gördüm.

Algılayabildiğim tek şey bu oldu.

Elleri titriyordu ve ağlamıştı.

Yataktan kalktım.

Adımlarım beni mantığımın söylediğini yapmaktan uzaklaştırdı ve dolaba bakmak yerine kapıya yönelip koridora çıktım. Banyo boştu, Armağan uyuyordu ve yalnızdı.

"Rüya," diye seslendim.

Berna kapıyı açıp başını uzattığında şişmiş gözlerle bana bakıyordu. Berna'nın Evren'den bağımsız anlamları vardı benim için, o an artık o anlamların yitip gittiğini fark ettim. Bir şekilde Rüya'nın canını yakmış herkesin anlamının yitip gittiğini de fark ettim.

Benliğim de yitip gitmişti öyleyse. Çünkü onun canını en çok ben yakmıştım, en çok ben yakmak istemediğim halde.

"Rüya'yı gördün mü?"

Berna sadece başını iki yana salladı, gözlerinde tuhaf bir ifade vardı, bana bir hayalet görmüş gibi bakıyordu.

Mutfağa indim, mutfak boştu.

Bahçeye çıktım, bahçe de boştu.

İçimdeki his gitgide büyüdü.

"Rüya!"

Sesime kimse karşılık vermedi, adını söyledim, bana, "Efendim," demedi. Her şey olabilirdi, hayata dair beklentilerini daima az tutan, her şeye hazırlıklı biriydim, hiçbir şey beni şaşırtmazdı.

Ama o an çok garip bir hisle doldum.

Ona, "Rüya," diye seslendim ve ilk kez bana o güzel sesiyle, "Efendim," demedi.

Her şey olabilirdi.

Dokuz yaşındaydım, bir dağ evindeydim, annem benim de olduğum bir odada kafasına bir kurşun sıkmıştı. Her şey olabilirdi hayatta. Kaç ölüme tanık olduğumu, duvarlara sıçrayan ve hep beni korkutacağını düşündüğüm kanları kaç defa bir hastanın bedeninde gördüğümü hatırlamıyorum. O zamanlar biri bana doktor olacağını söylese muhtemelen öfkeden yüzüne tükürürdüm ama doktor olmuştum.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin