25. Bölüm: FIRTINANIN PORTRESİ

46.2K 2K 3.1K
                                    


25. Bölüm: FIRTINANIN PORTRESİ

*Skylar Grey- Kill For You*

*Dario Moreno- Seul*

*The Moody Blues- Nights in White Satin*

Mermer gibi bir geceydi.

Kirli ve eski botları çamurlara çarptıkça, sağlamakta güçlük çektiği gerçek ve hayal dengesi ellerinden uçup gitti kızın.

O sırada peşi sıra koşan adamın gözleri karardı, üzerine atılmak için bekledi.

Yağlı seyrek saçları kış gününün soğuğuna karşın sırsıklam ve yapış yapıştı.

Sonra yakaladığı ilk fırsatta hızlandı.

"Orospu!"

"Üstüne gitme," diye seslendi öbür adam kız için.

Ama onu dinlemedi, çarçabuk bir boğuşma başladı aralarında. Kız çamurların üzerinde debelenip dururken karşı koymaya çalışıyordu, adamın yüzüne tükürdü.

"Orospu," diye tekrar etti, "sen benim yüzüme mi tükürdün!"

Hemen sonra bir elini kızın incecik boynuna bastırırken arkasına doğru bağırdı:

"Orada öyle durmasına, pezevenk! Gel de bir boka yara!"

"Kendimi yormaya niyetim yok," dedi imalı imalı sırıtarak, "bana bu gece güç lazım olacak."

Ellerini tırnaklayan kıza sersemletici bir tokat daha geçirdiğinde avuç içlerinin yanmaya başladığını hissetti.

"İyi," diyerek onayladı gerçek bir memnuniyetle, "sen git işini Menekşe'yle gör o zaman."

"Ne bok yersen ye," dedi izmariti çamurların içine fırlattıktan sonra. Dönüp telefonuna baktı, Menekşe'nin çağrısını yanıtlarken arkasında olan biteni hiç umursamadı. Boğuk sesler geliyordu arada bir, bir de çamurda yuvarlanma sesleri.

"Cennetten men edilmiş Menekşe'm," diye cevap verdi her zamanki gibi. "Vallahi seni düşünüyordum kız. Kızıl saçlarını, ay gibi gerdanını... Malum mu oldu yoksa, yosma?"

Menekşe uzaklaştığı gürültüden az da olsa seçilip kulağa gelen Ankara havasında ritim tutarak kahkaha attı.

"Ulan sen ne zaman başka karıların peşindeyken beni düşündün de şimdi düşünesin, cimdallı zampara?"

Ama o andan korkunç bir çığlık yükseldi ormanda, arkasını döndüğünde yerde yatan arkadaşının boynundaki kanları gördü, boğazı kesilmişti.

Kızsa çoktan gecenin içinde yok olup gitmiş gibiydi.

🦌

Uzun kavisli toprak yolun sonunda; çekişte, çakır, tavşan yüreği ve memecik ağaçlarıyla dolu, sınırları dikenli tellerle çevrili, dağ köylerinin arasında kalan yemyeşil ve bereketli bir zeytinliği vardı dedemin.

Sofralık zeytin ağaçlarının çoğu, zeytinliğin denizi gören dağlık tarafında batıya dönüktü.

Her sene kasım ayının ilk yarısı geçtikten sonra kahyasını da yanına alır; onun bulduğu köylü işçilerle birlikte, sofralıkların arasına yaptırdığı ufak kulübeye yerleşerek zeytin toplama mevsimini açardı.

Dört pencereli ahşap kulübenin batı cephesindeki iki büyük penceresi, kartal gözü gibi tüm zeytinliği ve karşıya, Midilli'ye doğru gelin gibi uzanıp nazlanan denizi izlerdi. Kulübenin içine sedir, karyola, küçük tüp ve soba yerleştirmişti dedem. Her kasımda naftalinli gömme dolaplardan çıkıp gelen yastık ve yorgan takımlarının yeni sabun kokusu, kulübedeki odun ve tahta kokusuna karışırdı.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin