73.5: BİR DİLEK HAKKI

4.7K 339 476
                                    

Herkese mutlu yıllar! ❤️🎄☃️

Herkese mutlu yıllar! ❤️🎄☃️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

73.5: BİR DİLEK HAKKI

*Emel Sayın - Duydum ki Unutmuşsun*

Yılın sonu gri ve sisli Ankara sokaklarını soğuk ama rengârenk bir mevsime boyamıştı o günlerde. Vitrinlerde göz alıcı jelatinler, tabelaları ışıklarla süslü hediyelik eşya dükkânları, garip garip şarkılar söyleyen, şişko ve kırmızı göbekli yaşlıca adamların caddelerde, bulvarlarda broşür, şeker ya da çikolata dağıttığı o neşeli günler başkentin kıştan mermere benzemiş çehresini renklendirmişti.

İnsanlar ellerinde hediye poşetleri, uzun mantolar, eldivenler, atkılar ve bereler arasında caddelerde oradan oraya koşuşturmakla, yılın sonuna yetişmeye çalışmakla meşguldü. Çünkü zaman insanların ona yetişmesini beklemeden hareket etmeyi daima severdi.

Yılın son günü, böyle soğuk ve kırmızı bir mevsimde, çocuk banka oturmuş, kollarını birbirine bağlamış, sinirli sinirli arkadaşını bekliyordu. Kaşe mantosunun yakalarını biraz yukarı kaldırdı. Boynu soğuktan kızarmıştı. O zaman kızın ona verdiği atkıyı hatırladı, kendi kendine gülmeye başladı.

Geçen gün taktığında sınıftaki çocuklardan biri, "O ne öyle kız şeyi gibi," diye alay edince suratına bir tane tokat vurmuştu, disipline gitmeden önce tabii.

"Yobaz piç," diye mırıldandı kendi kendine öfkeyle. "Kız şeyiymiş! Rengin kızı erkeği mi olur?"

Fakat yine de, her ne kadar kızarsa kızsın, çocuğun sözlerinden etkilenmiş, atkıyı bir daha takmamaya karar vermişti. Kırmızı atkı şimdi yastığının altında onu bekliyordu, evinde.

İnsanların sözlerine çabuk aldanıyor, çocuk yüreği, ekilmeyi bekleyen verimli bir arazi gibi sözlerle dolup taşıyordu. Babasının sözleri, teyzesinin sözleri, eniştesinin sözleri, konu komşunun, ahbapların sözleri... Hepsinin söyleyecek ne çok şeyi vardı, ne çok şeyle doldurmuşlardı kafasını. Gerçi, babası artık pek konuşmuyordu. Onunla, başkasıyla, teyzesiyle ya da eniştesiyle.

Adamın kimseyle konuştuğu, kimseyi dinlemek istediği yoktu. Onunla da pek konuşmuyordu, suskundu, içine kapanmıştı. Evde olduğu akşamlar ya salonda saatlerce içiyor ya da odasına kapanıyordu. Arada bir, geceleri, kendi odasına kadar dolan türkülerin, şarkıların seslerini duyuyordu çocuk. Öyle anlarda kalkıp yatağın ortasına oturuyor, başını duvara yaslıyor, sabaha kadar babasının dinlediği şarkıları dinliyordu.

Annesini mi düşünüyordu? Belki ona ağlıyordu. Hâlbuki nefret eder gibiydi ama ne çok ağlıyordu, öyleyse nefret duygu olmasa gerekti, duyguları gizlemek için sade bir maske olabilirdi nefretten, aşkı, sevgiyi, hasreti belki. Ama asla kendi başına bir duygu değildi nefret. Bir boya, aldatıcı bir renkti belki.

Yine böyle bir gecede, yatağın ortasında oturmuş, yan odadan gelen şarkıyı daha yakından duyabilmek için başını duvara yaslamış, şarkıyı ve babasının şarkıya eşlik eden sesini duymuştu. "Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini," diye mırıldanıyordu Emel Sayın ve Engin, "yazık olmuş o gözlerden sana akan yaşlara..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 31, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin