33. Bölüm: ASLAN YELESİ

20.5K 1.7K 3K
                                    

Sizi kırmadım ve yeni bölümü çok erken attım. Ama gelecek bölüm 350 oy gelmeden gelmeyecek. O yüzden lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. 💘

Buyurun, bölüm sizindir.

33. Bölüm: ASLAN YELESİ

*Aytekin Ataş – Şahdamar* (Mutlaka dinleyiniz.)

*İkiye On Kala – Kafamda Kentsel Dönüşümler*

Sahilde ateş yakıp bir şeyler içerek şarkı söyleyen bir grup gencin biraz ilerisinde oturmuş, ayaklarımı denize uzatmış, ay ışığının denizdeki yansımasına bakıyordum.

Denizin derinliklerinden yüzeyine doğru taşan sedefli beyaz bir ışık gibi aydınlığı, dalgalar kıyıya vurdukça menderesler gibi kıvrımlar çiziyordu. Beyaz kıvrımlı ışıklar neredeyse ayakuçlarıma kadar ulaşacaktı suyla beraber.

Ayaklarımı biraz daha uzattığımda genç grup hep bir ağızdan annemin çok sevdiği, evdeki büyük camlı radyoda hep çalan bir şarkının sözlerini söylemeye başladı.

Güzel, hareketli fakat çok hüzünlü bir ayrılık şarkısıydı. Müziği gökteki ay ışığı gibi göz alıcı, pasparlak ve iriyken; sözleri denize vuran ay ışığı gibi kıvrımlar halinde insanın yüreğine düşüyordu.

Olduğum yerde hafif hafif sallanarak kendimce şarkıya eşlik etmeye çalıştım.

Sanki hayatımın birkaç saat öncesi artık çok uzak, modası geçmiş, kırk yılda bir radyolardaki nostalji kuşaklarında ancak hatırlanan hüzünlü fakat çok güzel bir şarkı gibiydi.

Sadece birkaç saat önce olanların yaşamımı bu denli değiştirdiğine inanamıyordum ama içimde derin bir sezgi gücüyle bunun böyle olduğunu da biliyordum.

Kafamı kaldırdığımda Büyükayı takımyıldızını gördüm.

Çocukken bu efsanevi takımyıldızı sadece İzmir'den ve ilkbaharda görülüyor zannederdim. Çok sonra, Ankara'dayken hiç gökyüzüne bakmadığım için göremediğimi anlamıştım.

Ama aklımdaki büyüsü hiç bozulmamıştı çünkü büyük bir alışveriş sepetini, kulpu yamulmuş bir çaydanlığı ya da dilek lambasını andıran yıldızları hala sadece ilkbaharda ve İzmir'de görebilirmişim gibi geliyordu.

Şimdi bir yabancı karşıma dikilse, yanımdaki nemli kumlara otursa ve bana hikâyemi sorsa, ona uzun uzun cümlelerle anlatacak bir yirmi iki yılım yoktu. Ama eğer o yabancı gerçekten gelseydi ve beni dinlemek isteseydi, ona derdim ki:

Yıldızlar hep gökyüzündeymiş ama ben hiç kafamı kaldırıp bakmamışım ki.

Belki üç buçuk ayda çok şey olmuştu, belki Yiğit benim için çok parlamış, koskoca gökyüzünü yıldız yağmuruna boğmuştu, belki onu göreyim diye ısrarla üzerime damlamış; çok beklemiş ve hayal kırıklığına uğramıştı.

Çünkü çok ışıltılı, çok köşeli, çok keskin ve göz alıcıydı varlığı.

Ama ben onu, onun benim için parlamaktan vazgeçtiği bir gece görmüştüm.

Oysa bir kez kafamı kaldırsaydım evrendeki bütün yıldızları ayaklarımın altına indirirdi belki de.

Belki Yiğit'in inanmaktan kaçtığım kalbi çok derindi, çok güzeldi; belki benim için evrenin kıyametini getirir, dolunayı bile yerinden sökerdi. Belki benim için zamanı büküp bilimi bile durdururdu.

ÇEHRESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin