1

890 80 128
                                    

you know that i love you but i'm still learnin' to love myself

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

you know that i love you but i'm still learnin' to love myself.

1. Bölüm


Kanatır kelimeler, keskin bıçakları vardır onların.

Usul usul zihnine sızar, düşüncelerine karışır, öldürür insanları.

Kimileri bunu izleyerek öğrenir. Çevresindeki birinin, kelimelerin ağırlığına çarpıp düşüşünü görür. Kimileri ise bunu yaşar, yaşayarak öğrenir. Kelimelerin çarpılan bir duvar değil, ruha saplanan bıçaklar olduğunu da böyle görürler. Yaşayarak. 

Ben kelimelerin keskin bıçaklarının ruhumun sırtına saplanıp bedenimde bir kambur oluşturduğunu ilk kez bir yıl kadar önce, tam da bu vakitlerde, bir eylül ayında fark ettim. Bugün ise o kamburdan kurtulduğuma inanarak aynı yerde, aynı okulun bahçesindeydim ama aynı insanlarla değildim. 

Üniversiteler açılalı birkaç gün oluyordu ama benim ilk hafta derslerimin bir çoğu boş olduğu için okula ancak haftanın ortasında gelebilmiştim. Eylül ayının ortalarındaydık, havalar henüz öyle soğuk değildi ancak sonbaharın geldiğini hatırlatan esintiler vardı. Kampüsün içinde dolaşan ya da etrafta bir yerlerde oturan grup grup öğrenciler, köşelerine çekilip kendi kendilerine takılanlar vardı. Bu ortama girmeyi özlemiştim, etrafta insanların olmasını, herkesin hep bir yerlere yetişmeye çalışır gibi aceleyle ama bir yandan da halen genç oluşlarının verdiği enerjiyle hareket etmelerini izlemeyi özlemiştim. Gürültüyü, kalabalığı, o kaosun içinde fark edilmeden insanları izlemeyi severdim çünkü ben. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi, eve geç saatlere kadar dönmemeyi ve kendime düşünecek zaman bırakmamayı severdim. 

Bir yıldır yapamadığım şeylerdi bunlar. Cehennem gibi geçen bir yıldı, bittiğine inanmak güç geliyordu. 

Omzuma asılı çantamın sapını daha sıkı tutarak tanıdık bir yüz görme umuduyla etrafıma bakındım. Basit bir selamlaşma bile biraz daha iyi hissetmemi, cesaretimin yerine gelmesini sağlayabilirdi. Ancak kendi fakülteme yürüdüğüm süre boyunca beni cesaretlendirebileceğini düşündüğüm o selamlaşmayı bulamadım. Sanki artık etrafımda hiçbir tanıdık yoktu. Her şeye, herkese yabancıydım. Kendimi üniversiteye kaldığım yerden devam ediyormuş gibi değil de ilkokula başlamış gibi hissediyordum. Beni buraya annem elimden tutarak getirseydi buna bile karşı çıkamazdım o an.

Derse gireceğim binaya girerek tanıdık koridorlarda ilerledim. Sanki tüm yaşananlar düne aitti ve üzerinden hiç zaman geçmemiş gibiydi koridorda öylece derse ilerlerken. Sanki koca bir yıl geçmemişti, sanki sınıfa girdiğimde beni karşılayacak sıcak kollar olacaktı. Dersten çıkıp fakültenin yakınındaki kafeye gittiğimde orada beni bekleyip çoktan sıcak çikolatamı söylemiş bir arkadaş grubum olacaktı. Bunlar basit düşüncelerdi belki, uçuk hayaller de değildi üstelik ama gözlerimi dolduracak kadar güzeldiler. İçimdeki gözyaşı dökme arzusunu arttıracak kadar özlemiştim tüm bunları. 

glimpse of us | liskookWhere stories live. Discover now