18

413 57 91
                                    

nobody's listen so she won't speak

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

nobody's listen so she won't speak.

18. Bölüm


Her korkunun yolu, umudun sokağından geçerdi. 

Ve çoğu zaman yol çıkmaz sokak ile biterdi. 

Hastanede zamanın geçmediğini biliyordum çünkü bir hastanede beklenilen kişi olmuştum ama bekleyen için zamanın nasıl geçtiğini hiç düşünmemiştim. Zaman geçebiliyor muydu bekleyen için? Eğer çok fazla beklemek gerekiyorsa, bekleyen hayatına nasıl devam ediyordu? Nasıl uyuyabiliyor, yemek yiyebiliyor, gündelik yaşamın zorunluluklarına uyum sağlayabiliyordu?

Tüm bunların birini bile yapabilecek gibi hissetmiyordum kendimi. Kardeşimin durumu ağır olmasa da doktor onu müşahede altında tutup iyi olduğundan emin olmak istemişti. Uyanmasını bekliyorduk. Kardeşimi hep bana gülümserken, moral verirken, beni sinirlendirmek için laf atıp dururken gördükten sonra yüzüne aldığı yaralarla ve incindiği için sarılan koluyla görmek kalbimi sıkıştırıyordu. Kötü şeyler yaşamayı zerre kadar hak etmediğine inandığım kardeşimin bunları benim yüzümden yaşadığını bilmek ise kendimi bu lanet hastanenin tepesinden atmak istememe neden oluyordu.

Sevdiğim insanları üzüyor, onların başına yalnızca kötü şeyler gelmesine sebep oluyordum. Yanımda, benimle beraber saatlerdir sessizce oturan Jungkook da bunu kanıtlıyordu. Mutsuzdu, hissettiği kederi gözlerinde görebiliyordum ve bu kederi yeniden onun hayatına sokan bendim. Gelmiş, hayatının orta yerine düşüvermiştim. Bu düşüş benim canımı yaktığı kadar onu da mahvetmişti. Şimdi ise düşüşümle dağıttığım düzenin onu acıtmadığına inandırmaya çalışıyordu beni. 

Onu seviyordum ve inanmış gibi yapıyor olmamın sebebi de buydu. Yanımda durmasına en azından o an izin vermemeyi büyük bir bencillik olarak görüyordum fakat yanımda kalmasının doğurabileceği tehlikeleri bugün görmüştüm. Bana zarar vermek için daha küçük bir çocuğu kullanabilen birisi, elbette kendi oğlunu kullanmaktan, oğlunun kalbini kullanmaktan çekinmezdi. Tek istediği onun yaşamasıydı ve mutlu ya da mutsuz bir kalple yaşamasının bir mühimi yoktu. 

Bunu düşününce, oturduğum yerde küçülmek, küçülmek ve en sonunda gözden kaybolmak istiyordum. Jungkook bilmese de, bizi ayrı düşüren kişi babasıydı. En büyük acıyı da en büyük ihaneti de ailesiyle yaşamıştı. Bunu biliyor olmaktan, bu ihanetin bir parçası olmaktan ölesiye nefret ediyordum. 

Çünkü ben korkularımın esiri bir şekilde bu ihanetin bir parçası olurken o muhtemelen beni babasına anlatmıştı. Beni sevdiğini, beni özlediğini, neden gittiğimi anlayamadığını ona söylemişti. Ve emindim ki Bay Jeon, oğlunu yüzünde görülüp görülebilecek en anlayışlı ifadeyle dinlemişti. 

glimpse of us | liskookWhere stories live. Discover now