10

574 76 236
                                    

 this is a modern fairytale, no happy endings, no wind in our sails

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

 this is a modern fairytale, no happy endings, no wind in our sails.

10. Bölüm

Taehyung, kolunu omzuna attığı çocuğun deli gibi titreyen bedenini hissedebiliyordu ve onu yatıştırabilecek kelimeleri olmadığı için kendisinden nefret ediyordu. 

James ve Lalisa, aileleri bakımından şanslı çocuklar değillerdi. Tanıştıkları ilk zamanlarda, bu Lalisa'nın çok fazla üzüldüğü bir konuydu çünkü o sıralarda ailesiyle aynı evde yaşıyorlardı. Babasına çok daha fazla maruz kalıyorlardı. Birkaç sefer James ve o, Taehyung ile Jungkook'un birlikte yaşadığı öğrenci evinde kalmışlardı. Taehyung, James'in sürekli kabuslar görüp geceleri uyandığını, ablasıyla konuşup rahatlamadan tekrar uyumaya gidemediğini biliyordu. Hatta bazı geceler, James uyuyamayan tek kişi olmazdı ve bu sohbetlerin muhatabı kendisi olurdu. James'e bir abinin kardeşine duyabileceği sevgiyi fazlasıyla duyuyordu. 

"Bu gece bizimle kalırsınız," dedi sokak boyunca yürürlerken. Jungkook'un, Lisa ile birlikte arkalarından geleceğini bildiğinden, James'i oradan olabildiğince çabuk uzaklaştırmak istemişti. "Endişelenme, tamam mı? Baban buradan uzaklaşmadan eve dönmezsiniz."

James omuzlarını kaldırıp indirerek "Babam yüzünden korkmuyorum ki," dedi yaşlı gözlerle. "Ablam için korkuyorum ben."

Taehyung bunun ne anlama geldiğini soramadan, apartmanın önünde bekleyen Jennie onlara doğru koşturdu. "İyi misin, James?" diye sordu endişeyle çocuğa sarılarak. James bu sarılışa karşılık vermese de başını aşağı yukarı salladı. "İyiyim," dedi mesafeli bir sesle. "Ama ablam iyi değil."

Böyle söylemesi, Jennie ile Taehyung'un karışık ve mahcubiyet karışımı bir ifadeyle önce birbirlerine, sonra da ona bakmasına sebebiyet verdi. James, ablasının arkadaşlarını bir zamanlar her gün görürken şimdi sanki yabancılarmış gibi, onun için endişelenmeleri gerektiğini hatırlatmayı garipsemeden edemiyordu. Üzülüyordu çünkü ablası, arkadaşlarını severdi. James daha çok yalnız vakit geçirmeyi severken ablası arkadaşlarıyla geçirdiği vakti tercih ederdi. Ama uzun süredir hiçbiriyle vakit geçirmemişti. Jungkook ile birlikte, arkadaşları da mı ablasını terk etmişti?

Jungkook, kucağında taşıdığı Lisa ile birlikte yanlarına yaklaştığında, James panikledi. Ablası yürüyemeyecek kadar kötü müydü? "Ablam..." dedi panik dolu bir sesle. "Ablama ne oldu?" Jungkook, hissettiği tüm korkuya rağmen James'in karşısındaki insanın tutumundan çok çabuk etkilendiğinin bilincinde bir şekilde kendisini gülümsemeye zorladı. "Ablan iyi," dedi yatıştırıcı bir sesle. "Kendisini sakin kalmak için çok sıktığından şu anda biraz güçsüz hissediyor sadece."

James başını hafifçe omzuna doğru eğerek önce Jungkook'a, sonra onun kucağındaki ablasına baktı. Ablasının bedeni yine küçülmüş müydü sanki? Zayıflamış mıydı? Dudaklarını aralayıp Jungkook'a soracaktı... Sormak üzereydi... Ablam sence de zayıflamış mı diye soracaktı, annesine hep sorduğu gibi. Sonra başını eğdi, bundan vazgeçti. Buradaki herkes, olanları biliyor olmalıydı. Buna rağmen hayatından çıkmış olmalıydılar, bunu tekrar konu olarak açması ablasının da kalbini kırardı. 

glimpse of us | liskookWhere stories live. Discover now