9. Bölüm

7.7K 599 177
                                    

Keyifli okumalar

🤍

Hiçbir sorun çıkmadan Dougal'ın topraklarında son hız ilerliyorduk. Rob, Emir, Melek ve ben.

Royce Boyd ile belli bir bölgede ayrılmıştık. Tabii Victoria'da onlarla birlikte gitmişti. Bundan sonrası artık onlardaydı ama yaptığımız bu hamleyle ortalığın epey karışacağını tahmin etmek zor değildi. Ben, işin aksiyon kısmını halletmiştim. Bundan sonraki politik problemlerle albayın ve Royce'un uğraşması gerekecekti.

Dougal ise aklımı kurcalayan diğer bir kısımdı. Neden evliliği kabul etmemişti mesela? Royce'un evlilik hakkındaki söylediği sözler ne anlama geliyordu? Deli gibi merak ediyordum. Merak etsem de beni ilgilendiren bir durum olmadığı için bu soruyu ona asla sormayacaktım ama kesin Emir bir haltlar biliyor olabilirdi. Acaba dünyadaki magazin ve dedikodu olayını Emir yüzünden biz mi çıkaracaktık çünkü kendisi en şaşaalı gazete manşetiyle dahi yarışabilir düzeydeydi. Tüm klanın her haltını bildiğine emindim.

Ufukta kalenin yüksek surları gözüktüğünde, Emir daha çok sızlanmaya başladı. Saatlerdir at üstünde hepimiz heder olmuştuk ama Melek ve ben sesimizi bile çıkartmazken ona ne oluyordu? Sanki biz hayatımızda her gün ata binmiştik de?

"Kes artık sızlanmayı geldik işte" diyen Melek, duygularıma tercüman olmuştu.

"Sende pişik kremi olma ihtimali yüzde kaç?" Diye sorunca kahkahama engel olamadım. Melek ise göz devirdi. Rob, bir robot gibi sesini dahi çıkartmadan hâlâ tetik bir şekilde hızla önümüzde atıyla ilerliyordu. Bu adam tam Göktürk komutanımın kafadaydı. Bence tanışsalar oldukça iyi anlaşırlardı. Ah, Göktürk komutanım deyince onları o kadar özlemiştim ki. Emir ile bu özlem duygum bir parça bastırılmıştı ama yine de abim olarak benimsediğim komutanım ve tim arkadaşlarım Kadir ve Yusuf abiyi de deli gibi özlemiştim. Hem benim hem Emir ve görev esnasında Melek'in kaybıyla kesin kafayı yemiş olmalıydılar. Acaba orada durum nasıldı?

"Elimde pişik kremi olsa dahi sana vererek ziyan eder miyim?" Diye başka bir soru soran Melek'e, Emir alınmış gibi bir bakış attı.

"Bana bana, Bihter'ine" dediğinde Melek'te benimle birlikte gülmeye başlamıştı. Eminim şu an sohbetimizden gram bir şey anlamayan Rob'un kafası bir hayli karışıktı. Gerçi karışık olmasa bile sohbetlere asla katılmazdı ki.

"Az kaldı dayan işte" diyerek bacaklarımı atın üzerinde hareket ettirmeye çalışarak uyuşan yerlerime kan gönderdim.

"Kaleye gidince 2 gün bana dokunmayın. Yatakla randevum var" diyen Emir yine bizi güldürmeyi başarmıştı.

"Seni tanımasam bu dediğine inanacağım. 5 saatten fazla uyuyamazsın" diyerek alay ettim.

"Kızım o Hakkari'de geçerliydi. Burada yapacak bir şey mi var? Ne telefon, ne televizyon, Playstation, maç, kola, cips, kebap, döner,..." diye başladığında aklıma gelenlerle derin bir nefes alarak "Sussana" diye bağırdım Emir'e. Resmen insanın canını çektiriyordu.

"Ben Murat Soner'i izlemeden haftamı nasıl kapatıyorum biliyor musun sen? Tek temennim bölümler birikiyor ve gidince bir günümü sırf ona ayırmak olacak düşüncesi. Ayrıca tüm maçları ve dizilerimi de birikmiş bir şekilde izleyeceğim. Gidince beni evimin kanepesine bağlayın. Mezar taşıma da, iyi nişancıydı ama kanepeye bağlandı yazın"

"Bir gidelim seni balkonun demirlerine bağlayım da gör" dediğimde bana gözlerini büyüterek kınayan bir bakış attı.

"Düşünsene İnternet yok, İnternet yav İnternet!"

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin