23. Bölüm

4.6K 499 312
                                    

Keyifli okumalar❤️

.

25 sene önce;  (1676 yılı)

9 Rahip Ormanı

Orman yoluna girdiğimizden beri içimde tuhaf bir ürperti oluşmuştu. Bulutsuz yaz sıcağında bile ormanın girişinde duvar gibi örülmüş ağaçlar gökyüzüne dek uzanıyor, en tepedeki dalları sanki gökyüzünün griliğiyle bütünleşiyor gibiydi. Ormanın içine girmeden önce durduğumuz bu yolda, tek bir ağaç tanesi olmamasına rağmen toprak bile verimsiz gibi gözüküyordu. Birkaç adım atarak ormanın içine girince, sanki başka bir diyara geçmiş gibi ayağımızın altında yeşillikler başlıyordu.

Tuhaflıklar bununla da sınırlı değildi. Ormanın içi, sık ağaç dallarından yürünemeyecek kadar kalabalıktı. Yüzyıllık olduğu belli olan büyük ve kalın ağaçlar arasında patika yol bile yoktu. Her yer göz alabildiğince yeşildi. Halkın buraya uğursuz demesi boşa değildi sanırım. Buna, ormanın derinliklerine inildikçe oluşan yoğun siste bu konuda emin olmamı sağlamıştı. Allah'a inancı olmayan birinin bu yerde sığınacak kimsesi olmazdı.

Ormana girer girmez kızım Balca'nın şiddetle ağlamasıyla karımın yanıma yaklaşarak onu kucağına almak istemesine izin verdim. Karım yorulmasın diye kundaktaki kızımı ben taşıyordum ancak ağladığında annesinin kokusunda sakinleşiyordu sadece. Karım Nur, Balca'yı kucağına aldığında dikenlerle kaplı yolda düşmemesi için omuzlarından tutarak ona destek oldum ve önümüzde yürüyen yaşlı ihtiyarı takibe devam ettim.

"Daha ne kadar kaldı?" Sorduğum soruyla ismini bilmediğim ihtiyarın bu zorlu yolda tökezlemeden yürümesini izledim. Adam 70'ten fazla gözükmesine rağmen kendine çok iyi baktığı belli oluyordu.

"Çok az kaldı. Biraz daha hızlı olun" diye yakınan ihtiyarı dinleyerek buraya kadar geldiğim için pişman olmak üzereydim ancak başka çaremiz kalmamıştı. Kardeşim Mustafa'nın gönderdiği Osmanlı askerleri bizi bu ülkede de bulmuşlardı. Ben kardeşime iyilik ve sevgiden başka hiçbir şey vermemişken meşeden yapılma bir taht için yaptıklarının hesabını ona ahirette soracaktım. Sırf kızım ve karım tehlikeye girmesin diye hakkımı bile aramak istemiyordum artık. Üzerime yıktığı iftira, oyun ve yalanlar silsilesinin hesabını elbet verecekti. Bana veremese bile Allah'a...

Balca'nın ağlaması daha da artar diye korkarken annesinin pışpışlaması ve yürürken kucağında hareketleri ile uyuyakalan kızıma gülümseyerek baktım. Benim meleğimin bunları yaşamasının hesabını herkes elbet bir gün verecekti. Önce onları güvene alacak sonra hesap soracaktım ancak karımın bana bir şey olur korkusu yüzünden tüm hesabımı ahirete bırakmıştım ya...

"Geldik, ödememi alayım." Yaşlı ihtiyar bizi bir mağaranın girişinde durdurduğunda ona alay edermiş gibi baktım. Bu adam için deli dediklerinde onları dinlemem gerekiyordu sanırım. Bir delinin aklına uyup buraya nasıl gelirdim ki?

"Nereye geldik be adam? Dalga mı geçiyorsun benimle?" Sert sesimi duyan adamın yüzünde korkunun izleri bile geçmemişti. Tek yaptığı belimdeki keseden alacağı ödemedeydi.

"Bu mağaranın içinde 2 saat sonra ay tutulmasıyla bir kapı açılacak. Bu ana mağara olduğu için açıldıktan 5 saat sonra karşı tarafta kapı tekrar açılacak. Yani öteki diyara gidince 5 saat sonra tekrar geri gelebilirsiniz. Izinizi kaybettirmek istemiyor muydunuz? Dediğinizi yaptım artık ödememi verin!"

"Sen aklını mı kaçırdın? Bizi Venedik yada Galler'e gizlice götürebileceğini düşünmüştüm başka bir ülke deyince! Ne öteki diyarı aklını mı kaçırdın ihtiyar?"

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin