20. Bölüm

5K 479 254
                                    

Keyifli okumalar❤️

Dougal

İngiltere'de bana düzenlenen bir suikastı sezmiş ve ölmekten son anda kurtularak taht salonuna geldiğimde, Royce beni yeni İskoçya kralı ilan etmişti. Taht salonundaki tüm asillerin şaşkınlıktan ağızları bir karış açık kaldığında yıllardır halkıma yaptıkları ikinci sınıf insan muamelesini misliyle geri alacaklarını henüz bilmiyorlardı. Asilzadeler, düşüncelerini ustalıkla gizleyerek beni tebrik ederken, daha militan kesim açık açık karşı çıkmıştı.

Karşı çıkan grubun birbirlerini ve halkın bazılarını örgütlediklerini öğrendiğimizde Royce onları vatan hainliği için yakalatma kararı almıştı. Kaçan militanların İskoçya topraklarına geçtiği bilgisini aldığımızda, onların Venedik'e kaçmaya çalıştıklarını da anlamış olduk.

Royce, asilzadeleri ve halkı zapt etmekte sıkıntı yaşıyordu. İngiltere karışmıştı. Bunda en büyük pay elbette benim İskoç kralı olmamdı. Ona bir öneri sunarak soylu karısı Victoria'yı saraya getirmesini önermiştim ve o da apar topar yola çıkmıştı. En azından saf kan İngiliz kraliçe halkı bir nebze yatıştırabilirdi.

Ancak neden olduğunu hatırlamadığım bir şekilde onun  ardından ben de yola çıkarak sarayı boş bırakmıştım. Bu yaptığım pervasızlığın sebebini gerçekten bilmiyordum sanırım yoğun işler yüzünden oldukça kafam karışıktı. Sadece bir an önce klanıma gitmek için yanıp tutuştuğumu biliyordum.

Royce'a geldiğimi haber verdiğimde o da İngiltere'ye doğru karısıyla gittiği için, içim bir nebze rahattı. Klanıma girdiğimde parayla tuttuğum askerler de benimle birlikte gelmişti. Savaşçılarım beni büyük bir coşkuyla karşıladıklarında bir elçiyi amcamın Klanına yollayarak son gelişmeleri haber vermiştim bile. Yakında o da buraya gelirdi ve ben rahat bir şekilde işlerimi yoluna koyardım.

Kalede adıma düzenlenen yemek başlamadan önce Ewan'la koridorda karşılaşıp uzun uzun hasret giderdik. Yokluğumda klanda bir değişiklik olmadığını söylerken bile gözleri parlıyordu. Ona ne olduğunu sorduğumda, Melek'in kendi zamanına dönmeyip onunla kaldığını büyük bir sevinçle söylemişti. Açıkçası onun mutlu olması beni de mutlu etmişti. Melek, iyi bir kızdı.

Melek'in sesini duyunca tüm dişlerini göstererek gülen Ewan'dan bakışlarımı çekip Melek'le göz göze geldiğimizde bir an için beynime birkaç hızlı görüntü düştü ama geldiği gibi hızla geri gittiler. Anlamlandıramadığım görüntülerin ve hislerin ne olduğunu dahi anlamadan kaybolmuşlardı. Sohbetimiz sırasında Cora'nın ince, kulak tırmalayıcı sesi ile ortamı terk edip yemeğe kadar odamda dinlenmek üzere kaçarcasına uzaklaşmıştım.

Üzerimdeki kıyafetleri hızlı bir şekilde çıkartarak kendimi yatağıma atıp biraz uzanacağım sıra kalbimdeki derin sızıyı da arka plana atmıştım. Ne olduğunu bilmiyordum ama sanki kalbimi biri söküyormuş gibi hissediyordum. Yoğun bir özlem duygusu beni kasıp kavuruyor, ayaklarım bilmediğim yerlere doğru koşarak gitmek istiyordu. Biraz dinlenirsem bu anlamadığım hislerin de geçeceğini düşünüyordum yoksa şifacıyla görüşmem gerekebilirdi.

Tüm kiyafetlerimden kurtulup yatağıma oturduğumda, gözlerimin dolması ile şaşkınca ellerime baktım. Neden böyle derin bir özlem hissediyordum?  Olayların üst üste yaşanması; isyan ve taht olayları sanırım kafamda bir sıkıntı yaratmıştı ve bir an önce dinlenmem gerekiyordu.

Kıyafetlerimin arasında gördüğüm keseye uzandığımda, amacım içindeki önemli kağıtları alıp çekmeceme koymaktı. Kağıtları ayırırken özenle katlanmış bir mektup dikkatimi çekti. Mektubu açıp okumaya başladığımda yazılan her kelime beni bozguna uğratmıştı. Hiçbir kelimeyi anlamıyordum ama mektubun yazıldığı kişi bendim.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin