|17|NELER OLUYO NELER OLUYO

72 24 29
                                    

Jeongin'in bakış açısı

Uyandığımda saat daha 8.30 idi. Uyku sersemliğimi yendiğimde dün neler olduğu tek tek aklıma doluştu. Hızla kalkıp banyoya girdim ve güzelce kahvaltımı yaptıktan sonra elimde kahvemle birlikte odama çıktım.

O sırada masamda duran bir kağıt parçası dikkatimi çekti. Elime aldığımda bunun bir not olduğunu fark ettim. Yeonjun hyung dün benimle konuşmak için vakit bulamamış ve not bırakmıştı. Notta belirttiği konumda buluşmak istemişti. Saatime baktığımda buluşma saati için de bir saat kaldığını fark ettim. Bana buluşup buluşmama gibi bir seçenek sunulmadığı için mecbur hazırlanmak için kahvemi tekleyip dolabıma yöneldim.

Yaklaşık 40 dakika sonunda hazırlanmış ve kahveyi tekte içtiğimden yanan dilimin farkına varmıştım.

Boş kahve bardağımı mutfağa götürüp, ayakkabılarımı giydikten sonra dışarı çıktım.

Hava düne göre daha az bunaltıcı ve hafif üşütecek kadar rüzgarlıydı.

Bu güzel havaya zıt olarak kulaklığımda "Break the Brake" çalıyordu. Sessizce şarkıyı mırıldanırken Yeonjun'un belirttiği evime yakın sayılan konuma doğru adımladım.

Biraz yürüdükten sonra kafe görüş mesafeme girmişti. Bununla birlikte Livelock albümünü baştan sona dinlediğimden sağırlaşan kulaklarımdan, sesini fullediğim kulaklığı çıkarttım.

Kafeye girer girmez ön camın köşelerinden birinde oturmuş Yeonjun'u fark etmem zamanımı almamıştı. Hızla yanına gelir oturdum.

"Merhaba Jeongin."

"Merhaba Yeonjun. Geç kaldım biraz, kusura bakma. Notu görmem zamanımı aldı."

"Sorun değil. Konuşmadan önce sipariş vermeye ne dersin?"

"Olur."

Yeonjun'un elini kaldırmasıyla hareketi anlayan bir çalışan siparişlerimizi almaya geldi.

"Jeongin?"

"Ben ice americano yumuşak içim orta boy alabilir miyim?"

"Waow. Zevkini sevdim. Ben de aynısından lütfen."

"Gerçek kahve tüketicileri bilir ki en iyi kahve budur."

"Hmmm. Öyle miymiş?"

"Evet."

"Haklısın. Ben de çok severim." Bana gülerek cevap vermişti. İkimiz de gerçekten kaliteli kahve tüketicisiydik. Herkes bilir ki ice americano içmek her yiğidin harcı değildir.

Siparişimizi vereli on dakika geçmişti ki hızla kahvelerimizin geldiğini fark ettim ve kafamı garson kadının bulunduğu tarafa çevirdim. Bu hareketimle kenardaki masada oturmuş, ciddi bir ifadeyle bizi izleyen Changbinle göz göze geldim.

"Buyrun efendim. Afiyet olsun." Kadın gittiğinde kafamı önüme çevirmiş, hicbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordum.

"Jeongin... Biliyorsun ki seni buraya bir konu hakkında senden fikir almak ve yardım istemek için çağırdım. Belki bencilce ama cidden yardıma ihtiyacım var."

"Nedir Yeonjun hyung? Beni korkutuyorsun?"

"Yanlış anlamazsan bir şey soracağım."

"He."

"Hani sizin takımda biri var ya çok tanımıyorum, yani kendim için de sormuyorum aslında. Hani var ya bi tane adı Choi Beomgyu, saçı uzun, saçının iç kısımları biraz sarı biraz mavi tutamları olan, yaklaşık 180 civarı, güzel yüzlü, öğle yemeğinde Kai denen bir çocukla takılan, sizin takımda olan biri. Onun hani yakın olduğu biri var mı? O gözle baktığı? Yanlış anlama bi arkadaş soruyor."

Onun yüzüne böm böm bakarak dinlerken şoka girmiştim. Resmen kimlik numarası hariç her bokundan haberi vardı.

"Belli bir arkadaş soruyor. Anladım anladım."

"Jeongin valla ya "

"Yok. Sevgilisi yok bildiğim kadarıyla. Ben bi yoklarım yine de onu. Sevdiği biri var mıymış diye."

"Heh iyi. Ben de arkadaşa iletirim."

"Yeonjun hyung?"

"Efendim bir tanem."

"Benim alnımda mal mı yazıyor acaba hyung?" Bunu alaycı bir tebessüm sordum.

"Estağfurullah."

"Beomgyu'dan hoşlandığını neden saklamaya çalışıyorsun?" Bu lafımla birlikte ağzımı kapatmış ve panikle etrafına bakınmıştı.

"Sessiz olsana birisi duyacak."

"Hpy pgzimi bprpk."

"Ay dur pardon." Elini ağzımdan çektiğinde derin bir nefes almış ve kendime gelmiştim. Bu sırada bizim masaya doğru hızla gelen Changbin'i de farketmiştim.

Changbin'in bakış açısı

Sabah her zamanki kafeye gittiğimde bu sefer orada ilk defa Jeonginle karşılaştım. İçeriye hızla girdiğinde ve aradığı yüzü direkt olarak görüş hizasına aldığında doğal olarak beni fark etmemişti.

Bunu normal bir durum olarak algılamış ve yöneldiği tarafa doğru ben de kafamı çevirmiştim. Ama orada gördüğüm bedenden pek de hazzetmiyordum.

Uzun süre onları inceledim. Jeongin'in anlık etrafa bakışıyla göz göze gelmiştik ama hızla kafamı çevirmiş ve onları izlediğim fikrini vermek istememiştim.

Ama en sonunda Yeonjun'un Jeongin'e karşı yaptığı hareket ve bunun öncesinde Jeongin'in hoşlantı hakkında söylediği şeyler pek de hoşuma gitmemişti. Ve ilerleyen zamanda patlamayı bekleyen bir volkan gibi hissettirmişti beni.

Hızla oturduğum masadan kalkıp anlık öfkemle onların masasına gittim.

Sesimin pek öfkeli çıkmamasını deneyerek "Bir şey konuşabilir miyiz Jeongin?" diyip Jeongin'in de kalkmasına sebep oldum.

Ben önde o arkamda yürüyordu. Onu kafenin alt katındaki otoparka götürdüğümde durdum.

"Ne oldu Changbin hyung?"

İlahi bakış açısı

Changbin konuya girmeye çalışırken oldukça zorlanıyordu. Bu zamana kadar bir planı yoktu. Ani kararlarla hareket ediyordu.

Ve en sonunda bu kararların sonu bir konuşmaydı. Bir şeyler demeliydi.

Ya kendi hislerini açıklamalı,

Ya da

Önüne gelen bu fırsatı geri tepip ulaşmak istediğine ulaşmayı geciktirmeli veya tamamen tüm şansını kaybetmeliydi.

Hiçbirini yapmadı.

Tek yaptığı bir atılım vardı...

Konuşmadı,

Gitmedi,

Yalnızca karşısındaki güzel çocuğu kendine çekip öptü.

Aaahgh bitti. Oy yoruldum. Bayadır bölüm atmamışım. Uykum daha önemli olduğu için bi süreliğine ara verdim gibi bir şey oldu. Her neyse sonuç olarak bölüm atabildim✊

Yb için fikir verin. Karakter fikri falan da olabilir. Size ihtiyacım var.

Live to Win//JeongbinWhere stories live. Discover now