Çikolatalı Tart

864 149 109
                                    

Eve gelmiş, büyük birer valiz hazırlamış, yeniden yola çıkmıştık. Yeni yeni ağlamam durmuştu. Aklım almıyordu. Kim neden böyle bir şey yapar, asla aklım almıyordu. Minho, ayrıldığımız evimize de, bir düzine adam koymuştu. Bir şeylerden dolayı önlem alıyordu ama şimdilik bana söylemiyordu. Kendimi daha iyi hissettiğimde, neden böyle yaptığını anlatacaktı.

Kırmızı ışıkta durduğumuzda Minho bana dikkatle baktı. "Canım şu yaptığın Aglio E Olio'dan çekti. Birlikte yapsak, bana da öğretir misin?"

Bana şefkatle bakan gözlerine bakınca içim titredi. Minho daha önce hiç yaşamadığım duyguları yaşatıyordu.

"Hıhı yapalım"

"Öyleyse gerekli malzemeleri alalım." diyerek, yolun üzerindeki bir süpermarkete geldik, arabayı park edip, bir market arabası alarak içeri girdik.

Reyonlar arasında dolaşıp gerekli malzemeleri alıyorduk. Mevsim, kış olduğu için ikinci çilek dönemi gelmişti. Aralık ayında çıkan çilekler, ayrıca lezzetli oluyordu. Minho'nun hala fark etmediği çileklere ilerledim. Peşimden gelen Minho'nun gözleri çilekleri görmesi ile kocaman açılmıştı.

"Benim güzel bebeğim" diyerek dudaklarıma küçük bir öpücük bırakmıştı. Bunu rahat bir şekilde dışarıda yapması, beni biraz utandırsa da sevgili olduğumuzu bu kadar belli etmesi hoşuma gitmişti.

Daha sonra beni pasta malzemelerinin olduğu reyona sürükledi. "Buraya neden geldik."

"Uzun zamandır birlikte çikolatalı tart yapmak istiyordum. Bu aralar çenende minik sivilceler çıkardığı için abur cubur yemediğinin farkındayım. Çikolata ve sen ayrılmaz ikilisiniz, bu yüzden birlikte bildiğin bütün çikolatalı pastaları yaparız diye düşündüm. Yapar mıyız?"

Ona söylememiştim, çenemde çıkan minik sivilcelerden dert yanmamıştım fakat o yemediğimi geçtim, neden yemediğimi bile anlamıştı.

Konuşsam ağlayacaktım, bu yüzden kafamı salladım. Lee Know tarafından sevilmek çok güzeldi. Hayattaki bütün şansımı burada kullanmıştım. Lee Know, bu dünyada aşık olunacak en mükemmel adamdı.

Alışverişlerimizi tamamladıktan sonra kasaya ilerlerken kişisel bakım ürünleri reyonununda, sevdiğim markanın kırmızı ojesini görmüştüm. Kırmızı ojem bitti mi, diye düşünürken çoktan reyondan çıkmış kasaya geçmiştik. Minho her şeyin ödemesini yapmış, arabaya binip yola devam etmiştik. "Ah nasıl unuttum" diyerek elini montunun cebine atmış ve iki tane oje çıkarıp bana uzatmıştı.

"Kırmızın bitmiş, siyahın da az kalmıştı."

Kırmızı ojemin bittiğinden bile tam emin değilken, o siyah ojemin az kaldığını biliyordu. Yüzümdeki gülümsemem büyümüştü. Elini uzatıp,  dudaklarımın kenarını baş parmağı ile okşayıp, yanağımı tuttu. "Gülüşün çok güzel."dedi. İçim içime sığmıyordu. Tam uzanıp öpmek isterken, arkadan çalan korna sesi tüm romantik anımızın içine sıçmıştı. Minho, dıt dıt diye sürekli kornaya basan sürücüye sinirlense de sakin kalmaya çalışarak gaza bastı. Kısa süre sonra saray denen çöplüğe gelmiştik.

Kapının önüne geldiğimiz de Minho arabadan inmiş, benim tarafıma yönelmişken, kapıyı açıp inmiştim. İlk günden kimsenin îmâsı ile uğraşamazdım.

Veranda da dikilen Chan ve Jeongin merdivenlerden inip yanımıza geldi. Bu esnada iki çalışan valizlerimizi alıp, yukarı çıkarmıştı. Market alışverişi ve kediciklerimizi taşımak bize düşmüştü.

"Hoşgeldin dostum"

"Hoş geldiniz"

"Hoş bulduk, orada boş boş dikilmeyin de şu market poşetlerini mutfağa götürün! Bir saat içinde mutfakta hiçbir çalışan kalmasın!"

Sweet Gangster/MinsungWhere stories live. Discover now