Davet

871 145 110
                                    

Sabah uyandığımda yanımda Minho'nun olmamasının yanı sıra, değişik bir huzursuzluk daha vardı. Zorlanarak yataktan kalktım. Dün akşam ilk defa bu evde, diğerleri ile iyi vakit geçirmiştim. Şimdi neden böyle hissediyorum, anlam veremiyordum. Saat dokuza kadar uyumuştum, öğlene doğru yola çıkacaktık. Kahvaltı yapıp hazırlanmam gerekiyordu ama yine iştahım yoktu. Son zamanlarda Minho'nun beni teşvik etmeleri ile yemek yiyordum. Ona belli etmek istemesem de hala tam olarak kendimi toparlamamıştım. Bu da sürekli kendimde bir kusur bulmama sebep oluyordu.

Ayaklanıp aynanın karşısına geçtim. Kendimi inanılmaz derece de çirkin hissediyordum. Diğerlerine bakınca, kendimi çelimsiz bir oğlan gibi hissediyordum. Onların kaslı ve atletik vücutlarının yanında oldukça zayıf görünüyordum. En kısa sürede Changbin gibi protein tozlarına gömülüp, kas çalışmam gerekiyordu. Daha fazla oyalanmadan yüzümü yıkayıp, aşağıya indim.

Aşağıda bir koşuşturma vardı. Ne olduğunu anlamladığım için çok takılmadan mutfağa geçtim. Basit bir sandviç, bir bardak portakal suyu hazırladım. Zorlanarak yemeğimi yedim ve ayaklandım. Salonda gördüğüm Minho'nun yanına gittim. Chan ile planın üzerinden geçiyorlardı. Bana bakıp "bir saate yola çıkacağız" dedi.

"Hemen geri dönecek miyiz?"

"Gece orada kalırız"

"Tamam"

Minho ve Chan'ı planları ile baş başa bırakıp çıktım. Yanıma alacağım kıyafetlere baktım. Bir davet olduğu için şık olmam gerekiyordu. Fakat bu aralar giydiğim hiçbir şey yakışmıyor gibi hissediyorum. Ya pot duruyor ya oturmuyor ya da olmuyordu işte...

Hızlıca duş alıp, saçlarımı şekillendirmek üzere işlem yaptım. Üzerime yolculuk için bir şeyler giydim. Çantaların fermuarını kapatırken Minho geldi.

Belime sarılıp yanağımı öptü. "Yanına bir şey almana gerek yok. Kıyafetlerimizi ayarladım."

Yanağımdaki dudakları ile uyuşmuştum. Gözlerim kapalı sadece "tamam" diyebildim.  Bu adamın üzerimde acayip bir etkisi vardı.

Çantamı hafifletip, aşağıya indim. Seungmin ve Hyunjin bir görev için erkenden çıkmışlardı. Felix ise pastanesine gitmesi gerektiği için erkenden çıkmıştı. Geriye kalanlarla işim olmadığı için kapıya yöneldim. Kapıyı açıp dışarı çıktığımda iki arabanın hazır beklediğini gördüm. Minho arabaya doğru ilerlediğinde ben de onu takip edip öndeki arabaya bindim. Diğer arabaya Minho'nun güvendiği adamları binmişti. İki araba gideceğimize göre olay oldukça ciddiydi.

Yolculuk için hazırlanırken arabanın kapısı açılmış, Chan ve Jeongin arabaya binmişti. Hadi ama bunlarla üç saatlik bir yolculuk yapmak istemiyordum. "Selam Sungie" dedi Jeongin.

"Sungie, diyeceğin kadar samimi olduğumuzu düşünmüyorum."

"Hadi ama akşam hep birlikte yaptığın lezzetli tartları yedik, oturup sohbet ettik."

"Minho" diye seslendim, bana bakıp "hım" dedi.

"Akşam aynı salonda oturup, birkaç kişi ile sohbet edince herkesle mi etmiş oluyorum"

"Hayır"

"Bence yeterli cevap olmuştur." diyerek kafamı yan tarafa çevirip, koltuğuma gömüldüm. Halbuki ben Minho'yu severek yolculuk yapmayı düşünüyordum. Baş başa olsaydık belki aracı gördüğüm o güzel ormanlık alana çekerdik,  şoför koltuğunda ayrı bir havası olan Minho ile bir sürüş deneyimi yaşardım, ah ah bir sürü hayalim vardı ama arkadaki şahıslar yüzünden sadece hayal olarak kaldı. Bir süre sonra Chan konuşması ile tüm dikkatler ona yöneldi.

Sweet Gangster/MinsungWhere stories live. Discover now