bir

1.9K 98 142
                                    

  Oturdukları mahallenin biraz ilerisinde sanayi, biraz daha ilerisinde park ve piknik alanı, biraz daha gidince de genelde gidilmeyen ormanlık bir alan bulunurdu. Ve Arif'in en keyif aldığı aktivitelerden biri, bu ormanlık alana gitmekti. Yanına atıştırmalıklarını koyduğu bir çanta alır ve gününü orada geçirirdi. Tek başına olmaktan zevk alıyordu.  

  Bir diğer zevk aldığı şey oraya bisikletle gitmekti. Küçüklükten beri bisiklet sürmeyi çok severdi. Ormana da her gün bisiklet ile giderdi.

  Mahallenin kalanı ile ise pek bir iletişimi yoktu. Bisiklet ile geçerken etrafına bakardı ama kimseyi tanımaz etmezdi. 

  Arif çok küçük yaşta iken annesi ve babası onu babannesine bırakıp gitmişti. Babannesi de Arif'e bakmak konusunda gönüllü değildi ama ona kıyamamış ve evin üst katını ona vermişti. Arif kendi kendine yetmeye başlayana kadar ilgilenmiş sonra bırakmıştı. Yıllardır o evde tek başına oturuyordu Arif.

  Üniversite kazanıp gittikten sonra babannesi evi kimseye vermemişti. Arada bir tozlarını siler giderdi. İki yıllık bölüm kazanan Arif'te iki yıl sonra dönmüş ve yine aynı evde oturmaya başlamıştı zaten.

  İki yıl boyunca hem okuyup hem çalışmış, tekrar gelene kadar para biriktirmişti. Bu yüzden hemen bir iş arayışına girmemişti. Zaten iş bulacak ise bu mahalleden olmasını istemiyordu.

  Buraya tekrar dönmesinin sebebi, hem biraz şehir ortamından ayrılıp kafa dinlemek, hemde gitmek istediği şehirden güzel ve uygun fiyatlı bir ev bulana kadar oturmaktı. Bu süre içinde de ormana gidip gelmek alışkanlık olmuştu.

  Ta ki bisikleti bozulana kadar.

  Bir gün ormandan dönerken zinciri atmış ve bisikletten düşmüştü. Sonrasında ise zinciri geri takamamıştı. Ki taksa da işine yaramazdı çünkü lastik patlamıştı. Ayrıca dizinin üstüne düştüğü için dizi de acıyordu. Pantolonu yırtılmıştı ve yara apaçık belli oluyordu.

  O şekilde eve kadar gitmişti. Bacağındaki yarayı temizlemiş ve çok bir şey olmasa da sargı bezi ile sarmıştı. Bu tarz şeylerde garantici davranırdı Arif.

  Yırtılmış pantolonu ise atmayı ya da dikmeyi düşünmemişti. Hâlâ giyiliyor ise onun için sorun yoktu.

  O akşam evde oturup bisikleti nasıl tamir etse diye düşünüyordu. Zinciri halletse bile patlak lastiği değiştiremezdi. Alt katta oturan babannesi ona bu konuda bir şey bilmediğini söylemişti. Son çare olarak sonraki gün mahallede -babannesi dışında- tek muhabbeti olan kişiye, yani hep gittiği marketteki kasiyere gitmeye karar verdi.

  "Hoş geldin Arif abim. Bir şey almıyor musun bugün?" Kasiyer çocuk, babasının dükkanı olduğu için çalışıyordu. En fazla on altı yaşında falandı. "Yok abim sağol. Benim bisiklet biraz sıkıntılı da. Zincir attı, lastik patladı. Nerede yaptırabilirim?"

  "Abi ben sana diyorum azıcık sosyalleş diye." Gerçekten de Arif ne zaman alışveriş yapsa söylüyordu. "Dinlemiyorsun ki beni. Neyse az ötede sanayi de çalışan Cenan usta var. Ona götür o yapar."

  "Nasıl tanırım ben onu?"

  "Sen ortaya seslen o üzerine alınır." Arif, çocuğun dediğine güldükten sonra teşekkür ederek marketten çıktı. Yanında sürükleyerek getirdiği bisikleti ile sanayiye gitti.

  Etrafa biraz bakındıktan sonra birisine sormaya karar verdi. Tahminen kendinden bir kaç yaş büyük, yüzü gözü tozdan kararmış, araba tamiri yapan birinin yanında buldu kendini. "Bakar mısınız?"

  Arabadan kafasını kaldıran genç Arif'e döndü. "Buyurun?"

  "Ben Cenan ustayı arıyorum da. Nerede bulabilirim?" Bunları söyledikten sonra karşısındaki genç, koluna yüzünü sildi. Bakışlarında ki hafif değişimi fark etmişti Arif. "Neden arıyorsun?"

  "Bisikletin zinciri attı. Bir de tekeri patladı da, marketteki kasiyer çocuk Cenan usta yapar dedi." Karşısındaki genç önce Arif'i süzdü, sonra da bisiklete göz attı. Bu bisikleti tanımıştı. Arif'in yüzünü hiç görmese de her gün bisiklet ile sanayinin önünden geçip gittiğinin farkındaydı. Ayrıca Cenan ustayı tanımadığı için pek sosyal olmadığını da fark etmişti.

  "İşler yoğun biraz şuan. Gel bir çay söyleyivereyim sana." Eliyle içerideki masayı işaret etti. Arif hiç böyle bir ortamda çay içme meraklısı biri olmamıştı ama şuan yapacak daha iyi bir işi yoktu. Bu yüzden kabul ederek genç adamı takip etti. Arif onun yönlendirmesi ile masaya otururken, genç adam da bisikleti kenara bıraktı.

  Eliyle işaret ederek karşı kahveden iki çay istedi. Arif, burada kahve olduğunu yeni fark etmişti. Çaylar gelene kadar Arif etrafı incelemiş, genç adamda elini yüzünü yıkamış ve Arif'in karşısına oturmuştu. Çaylar gelince getiren çocuğa teşekkür etti ve cebine biraz para sıkıştırdı. "Eyvallah aslanım."

  Arif çay içmeyi pek sevmezdi, sadece bazı sabahlar kahvaltıya demlerdi. Genelde kahve içerdi. Ama sanayi çayı nedense tatlı gelmişti. "Her gün buradan bisikletle geçen sensin dimi?"

  Dükkanın içini inceleyen Arif, bakışlarını konuşan gence çevirdi. "Evet benim."

  "Market dışında çıkmaz mısın bir yere?" Arif bu mahalleden birileri ile konuşmaya alışık değildi. Hiçbir zaman çok fazla dışa dönük olmamıştı ama içe dönük de sayılmazdı. "Yok, çıkmam. Bir market, bir de orman."

  Karşısındaki buna şaşırmıştı. Bu çocuğun sürekli bisiklet ile piknik alanına gittiğini düşünürdü hep. "Orman mı? Neden?"

  "Pek insan olmuyor abi, ondan." Genç anladığını belirtmek için kafasını salladı. Yalnız takılmak için orman gerçekten güzel seçenekti.

  "Bisiklete ne oldu?" Arif bisiklete bir bakış attıktan sonra başına geleni anlattı. Düştüğünü duyunca genç adam hemen bir yerinin incinip incinmediğini sordu. "Yok abi sağ ol. Dizim biraz sıyrıldı, ama ben pansuman yaptım oraya."

  Bu sırada çayları bitmişti ve gencin artık çalışmaya dönmesi gerekiyordu. Arabayı alacak olan kişi bir kaç saate gelecekti. "Bugün işler yoğun ama yarına halledilir dert etme. Sen bana numaranı ver, ben sana haber veririm gelir alırsın."

  Arif, bisiklet için hâlâ Cenan usta denilen o adamla konuşmak istiyordu. Sonuçta kasiyer çocuk onun ismini vermişti. Yine de karşısında duran adama numarasını verdi. "Adın neydi?"

  "Arif. Arif Güloğlu." Bu sırada etrafa bakınıp tahmini Cenan ustayı arıyordu. Usta dedikleri için yaşlı denilebilecek birini arıyordu ama göremiyordu. En sonunda sormaya karar verdi. "Abi, gitmeden Cenan usta ile konuşma şansım var mı?"

  Karşısındaki genç telefonu eşofmanın cebine koydu ve cebin fermuarını çekti. Bu arada yüzünde Arif'in anlam veremediği bir sırıtma vardı. Ellerini ceplerine koyup işine dönmeden önce Arif'e son söyledikleri şunlardı;

  "Yarım saattir çay içip konuşuyoruz zaten Arif. Daha ne kadar konuşalım istersin?"

===============

hikayeyi tekrar yayinladigim icin o kadar mutluyum ki anlatamamm

Aşk-ı Sanayi // ArCenOù les histoires vivent. Découvrez maintenant