on

887 88 112
                                    

  Sizi bilmem ama, ben sonbahara bayılırım. Yapraklar sararır, hava soğumaya başlar, kısa kollular dolapta bir yere kaldırılır ve göz önüne uzun kollular konur, ve daha aklıma gelmeyen bir sürü güzel şey.  

  Bizimkilerin mahallesine de yavaş yavaş sarı ve turuncu renkleri hakim olmaya başlamıştı. Ara ara rüzgar esiyordu.

  Yine böyle bir gün, masa başında oturmuş, müzik dinlerken çizime dalmıştı Arif. Ormana gidip tüm gün oturamıyordu artık. En fazla 10 dakika duruyor, sonrasında götü donduğu için geri eve dönüyordu. O yüzden vazgeçmişti orman sevdasından. Tüm gününü çizim yaparak ve arkadaşları ile konuşarak geçiriyordu.

  Gerçi şu sıralar çizim yapmaktan da sıkılmaya başlamıştı. Bu yüzden Cenan'ın yanına gitme kararı aldı. Bugün cumartesi olduğu için Cenan çalışmıyordu, bu sayede rahat rahat vakit geçirebilirlerdi.

  Altına gri bir eşofman, üzerine siyah bir kazak ve bir hırka aldıktan sonra evden çıktı. Cenan'ın evi bisiklet ile 10 dakika uzakta kalıyordu.

  Yolda giderken eli boş gitmemek için markete uğramaya karar verdi. Ne sevdiğini bilmediği için cips, kuruyemiş, çikolata karışık bir şeyler almıştı. İçecek almaya gerek yoktu, nasılsa Cenan çay yapacaktı.

  Evin önüne gelince bisikletinden indi. Yakın bir yere, yanında taşıdığı kilitle kilitledi ve kapının önüne geldi. Tam kapıyı çalacakken Cenan açtı kapıyı. "Hoş geldin gülüm."

  "Selam. Dışarı mı çıkıyordun?" Arif'i içeri davet etti ve arkasından kapıyı kapattı. Beraber salona gittiler ve hep olduğu gibi yan yana oturdular. Böyle olduğunda Cenan kendini Arif'e daha yakın hissediyor ve mutlu oluyordu. "Hayır, geldiğini pencereden gördüm. Kapıya kadar gelmeni bekledim açmak için."

  Bu söz bile Arif'i kırmızıya boyamaya yetiyordu artık. Öyle etkileniyordu ki Cenan'dan, anlatamazdı.

  "Gelirken yeriz diye bir şeyler almıştım." Geldiğinden beri elinde duran poşeti Cenan'a uzattı. "Ne zahmet ettin gülüm. Evde vardı bir şeyler."

  "Olsun."

  "Çay demliyorum o zaman." Tabi ki de yanılmamıştı Arif. Cenan çaydan vazgeçmiyordu. Çay olana kadar salonda beklemek istemedi ve Cenan'ın yanına mutfağa adımladı. Cenan ikisine atıştırmalık hazırlıyordu. Kaselere uzandığı sırada açılan beli, Arif'i neredeyse nefessiz bırakacaktı.

  O dalıp gitmişken Cenan çoktan kendisine bakan Arif'i fark etmişti. Öncekinde şakaya vurmuştu fakat bu sefer gerçekten bilerek baktığını düşünüyordu. "Nereye daldın Arif?"

  "Atlas okyanusuna galiba."

  "Fazla açılma bence gülüm. Boğulursun." Oysa bu söyledikleri boşunaydı. Arif sığı suları çoktan geçmişti. Derine inmeye de çok kararlıydı. "Belki de boğulmak istiyorumdur."

  Cenan hazırladığı atıştırmalıklar ile mutfaktan çıkarken Arif'te arkasından gelmişti. Koltuğa oturduğu sırada Cenan ikisine hızlıca çay koyup gelmişti. "Çaydan sıkılmıyor musun?" 

  "Alışkanlık olmuş, ne yapalım."

  "Peki Yasin abinin nesi var." Cenan'ın çalışmadığı yerden gelmişti soru. Yasin Arif'e bir şey mi söylemişti, hangi ara söylemiş olabilirdi ki? Ya da Arif onu ne zaman görmüştü? "Nesi varmış?"

  "Bilmiyorum, geçen seni sormaya geldim, suratsız gibiydi biraz. Ayrıca sana gelirken de herkes bana bakıyormuş gibi hissettim." Tabi ki Yasin'in olayı birinden duyması gibi, başkaları da duymuştu. Herkesin birbirini tanıdığı bu yerde olaylar çabuk yayılıyordu. Arif çok fazla dışarı çıkmadığı için onları duymaz ve morali bozulmaz diye düşünmüştü Cenan.

  "Çok çalışıyoruz ya Arif'im ondandır. Hem sana bakanlara bakma sen. Seni sokakta görmeye alışık değiller." Yine de huzursuz hissetmeye engel olamıyordu Arif. Ayrıca Cenan'ın dediği sebepten olmadığını düşünüyordu çünkü motorla gezerken de ilk kez mahallede geziyordu ve yoldan geçen hiç kimse ona bu kadar dikkatli bakmamıştı. Sebebinin başka bir şey olduğuna adının Arif olduğu kadar emindi. "Bilmiyorum Cenan. Bir garip bakıyorlardı."

  Neden baktıklarını az çok tahmin ediyordu Cenan ama Arif'e söyleyemiyordu. Zaten yeni yeni dışarı çıkmaya başlamıştı, öpme olayından dolayı baktıklarını duyarsa tekrar eve kapanmasını istemiyordu. "Takılma sen onlara Arif'im. Bir bakar iki bakar üçte bırakırlar. Bırakmazlarsa sende onlara dik dik bak yeter."

  Cenan'ın ağzından çıkan her kelime Arif'i huzur ile doldurmaya yetiyordu. Öyle ki, ömrü boyunca Cenan'dan başka birinin sesini duymadan yaşasa hiç sorun yoktu.

  "Cenan, diyorum ki, bir akşam beraber içsek mi?" Anlık olarak gelmişti bu fikir aklına. Amacı Cenan'a az biraz yakınlaşacağı bir ortam yaratmaktı ve aklına ilk gelen fikir bu olmuştu.

  "İçelim mi?" Cenan'ın içmek isteyip istemeyeceğini düşünmemişti, gelişine sormuştu. "Evet, içelim."

  "O nereden çıktı gülüm?" Cenan içmeyi severdi ama hep tek başına içerdi. Çünkü babası içmesine kızardı, bu yüzden ondan  gizli tek başına içmişti hep. Sonra da tek içmek alışkanlık olmuştu. Hilmi ve Evliya'nın zoru ile birlikte içmişlerdi bir keresinde.

  "Öyle, içimden geldi ya."

  "Tamam, içeriz bir akşam." Ani bir cesaret gelmişti Arif'e. Cenan'a daha yakın olmayı çok istiyordu. "Bu akşam mi içsek?"

  "Bu akşam?" Arif'in gözlerindeki parıltıyı gördü Cenan. Şimdi bu güzel yüze, bu gözlere nasıl hayır desindi ki? "Tamam madem, sen beni biraz bekle istersen az ilerideki tekelden alıp geleyim."

  Cenan'la birlikte ayağa kalktı Arif. Tabi ki de evde onu beklemek yerine onunla beraber gidecekti. "Ben de geleyim seninle."

  Cenan gerek olmadığı konusunda ısrar etse de, sonuç olarak ikisi beraber tekele doğru yola çıktılar. Zaten 3-4 dakika mesafeydi. Arif'in isteği üzerine bir votka ve iki bira alıp geri döndüler. Cenan sadece bira içip bırakırlar diye düşünmüştü ama Arif votka konusunda çok ısrar etmişti. Amacı Cenan'ı sarhoş etmek degildi, sadece ikisinin de kafası biraz boşalsın istemişti.

  Tekrar eve döndüklerinde, içecekler tek başına olmaz diyerek çerez getirmişti Cenan.

  Sohbet ederek başladıkları içme mesaisinin nasıl biteceğini merak ediyorlardı.

Aşk-ı Sanayi // ArCenWhere stories live. Discover now